Erkekler kadınların geçimlerini üzerlerine almak ve onları rahat ettirmekle, canını, namusunu korumak ve her türlü hizmetini görmekle saygı ve hürmeti hak ederler. Bu hakkı erkeğe vermemek ve bunun gereği olan saygı ve hürmeti göstermemek çok büyük haksızlık ve nankörlüktür. Kadının hayırlısı “Sâliha” olan, şerlisi de “Nâşize” olandır.
Aile Hukuku’nun temeli yüce Allah'ın “Allah insanlardan bir kısmını bir kısmına üstün yaratmıştır ki aralarında yardımlaşma olsun. Ailede erkekler mallarından harcayarak nafakasını temin ettiği kadınların idarecisi olup onlara hâkimdirler. Bu nedenle iyi kadınlar Allah'ın korumasını istediği namuslarını koruyan ve erkeklerine itaat edenlerdir. Nuşuzelik yaparak, itaatsizlikle kocalarına karşı gelen kadınlara gelince; onlara önce öğüt verin, fayda vermezse yataklarını ayırın; bu da fayda vermezse hafifçe dövün. Şayet söz dinler itaat ederlerse onlar hakkında başka bir şey yapmayın. Bilin ki Allah yücedir ve büyüktür, hatalarınızı affeder ve sizlere lütufla muamele eder” (Nisa, 4:34) ayetine istinat eder.
Ayet-i Kerimede geçen “Kavvam” terimi “kâim” kelimesinin mübalağasıdır. Bir insanın kavvam ve idareci olması yaptığı hizmete ve sağladığı faydaya bağlıdır. “Veren el alan elden hayırlı ve üstündür.” “Kavmin efendisi ona hizmet edendir.” Kişinin saygı ve hürmet görmesi, üstün olması, yaptığı hizmete ve sağladığı faydaya bağlıdır. İnsan da kendisine ihsan ve ikramda bulunanın kulu ve kölesidir. İnsanın kendisine iyilik ve ihsanda bulunana saygı ve hürmet etmesi ise insanlığının gereğidir.
Erkekler kadınların geçimlerini üzerlerine almak ve onları rahat ettirmekle, canını, namusunu korumak ve her türlü hizmetini görmekle saygı ve hürmeti hak ederler. Bu hakkı erkeğe vermemek ve bunun gereği olan saygı ve hürmeti göstermemek çok büyük haksızlık ve nankörlüktür. Bunun için kadınlar erkeklerden Allah'ın verdiği haklar dışında hak iddiasında bulunamazlar. Erkek bununla kendisine itaat edilme hakkını kazanır. Şayet daha fazlasını verirse bu erkeğin lütuf ve ikramıdır ve bundan dolayı ayrıca sevgi, saygı ve hürmeti hak ederler.
Ayet-i kerimede ifade edilen üstünlük fiziki üstünlük değildir, hizmet, fayda ve erkeğe has olan cesaret, sabır, çalışma ve nafaka temini için her türlü zorluğa katlanma ve ailesine hizmet etme üstünlüğüdür. Bunun dışında kadınlarda suret, şefkat, sevgi, merhamet ve güzel ahlak gibi diğer üstünlük vasıflar bulunabilir. Erkeklerin kadınlardan üstün olması geçimini üzerine alması ve bunun gereği olan vasıflarda üstün olmasıdır. İhtiyaç yönünden meseleye bakılırsa kadınların bir erkeğe ihtiyacından çok, erkeklerin bir kadının yardımına daha çok ihtiyacı vardır. Çünkü gençlikte ve ihtiyarlıkta erkek kadınsız yapamaz ve her zaman kadının maddi ve manevi desteğine ihtiyaç duyar.
Bununla beraber her konuda idarecilik özellikleri erkeklerde bulunduğu için yüce Allah erkeği evinin de reisi olarak görev bölümü yapmıştır. Bu göreve layık olup olmamak da erkeğe aittir. Layık olursa mükâfatını görür; liyakat göstermezse cezasını çeker. Bu ceza bazen dışarıdan, bazen de ailesinden gelebilir. Ailenin kendisine itaatsizliğinde erkeğin de riyasetin gereğini yapamama ve acizlik gösterme gibi kusurları göz ardı etmemek gerekir.
Kadınların ise aile şerefini, namuslarını, kocalarının mallarını ve çocuklarını koruma görevleri vardır. Allah'ın onlardan korumalarını istediği şeyler can, mal, namus, itibar ve aile sırları gibi korunması gereken hususlardır. Peygamberimiz (sav) bir hadislerinde “Kadınların hayırlısı kocası baktığı zaman mesrur eden, emredince itaat eden, gıyabında malını ve namusunu koruyandır” (Nesai, Nikah, 14) buyurmuşlar ve “iyi kadınlar Allah'ın korumasını istediği namuslarını koruyan ve erkeklerine itaat edenlerdir” (Nisa, 4:34) ayetini okumuştur.
Bu ayet-i kerimenin nüzul sebebi müfessirlerin beyanına göre şu hadisedir. Ensar’ın ileri gelenlerinden Sâ’d b. Rebia’ya hanımı Habibe binti Zeyd b. Züheyr karşı gelmiş, o da bir tokat vurmuş. Bunun üzerine kaçıp babası Zeyd b. Züheyr’in evine gelmiş. Babası da kızını almış ve peygamberimize (sav) gelerek şikâyette bulunmuştur. Peygamberimiz (sav) “Kadın da kocasına aynı şekilde vursun” buyurdular. Bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil olmuştur. Bunun üzerine peygamberimiz (sav) “Biz böyle hükmetmiştik ama bu konuda Allah'ın hükmü budur” buyurdu ve peygamberimiz (sav) hükmünü geri aldı. Böylece erkeğin kadına iz bırakmayacak şekilde vurabileceği anlaşılmış oldu. (Cessâs, Ahkâmu’l Kur’an, 188; İbnü'l-Arabî, Ahkâmu’l-Kuran, 415) Ancak erkeklerin bunu bir hak olarak görüp uluorta, olur-olmaz basit meseleler yüzünden karısını dövmesini ve bu konuda aşırıya gitmesini önlemek ve kadına zarar vermesini engellemek için “Erkeklerin hayırlısı hanımını döven değildir. Gündüz karısını köle gibi kırbaçlayıp gece nasıl onun yatağına girecek?” (Buhârî, Nikâh, 93; Ebû Dâvûd, Nikâh, 60) diye sormaktadır. Bununla beraber peygamberimiz (sav) “Erkeğe hanımını neden dövdün diye sorulmaz” (Ebu Davud, Nikâh, 43) buyurarak naşizelik yapan kadının aklı başına gelmesi için hafifçe dövülebileceğini belirtmiştir.
Kadının hayırlısı “Sâliha” olan, şerlisi de “Nâşize” olandır. Ayette geçen “Nüşûz” kelimesi, kadının kocasına kafa tutup karşı gelmesi, kendisini akıllı ve üstün görerek itaat sınırını aşmasıdır. Bunun alametleri, kadının erkeğini yanına girmekten men etmesi, kocasının izni olmadan evini terk etmesi, kocasını yatağından men etmesi, koku sürünmemesi, şişinmesi ve kocasına üstünlük taslaması anlamına gelir. Kocasına isyan ederek evi terk eden bir kadına nafaka verilemeyeceği İslam hukukunun kurallarından birisidir.
“Birinin birine secde etmesini emretmiş olsaydım kadının kocasına secde etmesini emrederdim” (Ebû Dâvûd, Nikah, 40; Şerhi Avnu'l-Ma'bûd, 6:177; Tirmizî, Radâ', 10) hadisi kadının erkeğe ne derece saygı duyması ve hürmet etmesi gerektiğini anlatmaktadır. Bu hadiste mübalağa yoktur, hakikatin ta kendisidir. Zira bir peygamberin sözü hakikattir ve mübalağa olarak görülemez.
Kocasına karşı kadının vazifelerinden birisi de kocasının cinsel arzularına karşılık vermektir. Kişinin dinini muhafaza etmesi, gözünü ve namusunu koruması, kalp huzuru ile ibadet etmesi ve işinde başarılı olması için huzurlu bir aile hayatına ve cinsel tatmine de ihtiyacı vardır. Bu konuda kadına büyük görev düşmektedir. Bu nedenle peygamberimiz (sav) “Üç kişinin namazı kulaklarından öte geçmez. Birincisi, dönünceye kadar efendisinden kaçan köle, geceyi kocasına dargın geçiren kadın ve kavminin kendisinden nefret ettiği imam” (Tirmizî, Salât 266) buyurmuşlardır. Yine peygamberimiz (sav) “Kadın kocasına küserek veya kocasını küstürerek yatağından ayrı sabahlarsa sabaha kadar melekler ona lanet eder” (Buhari, Nikâh, 85; Müslim, Nikâh, 120, 122; Ebu Davud, Nikâh, 41) buyurarak kadının en önemli görevlerinden en önemlisinin kocasını memnun etmek olduğunu ifade etmiştir.
Sonuç olarak kadın kocasının hakkını yerine getirmedikçe Allah'ın hakkını yerine getiremez. Bir kadının vazifesi kocasına hizmet etmek, bir erkeğin vazifesi anne-babasına hizmet etmektir. İnsanın dünyada en hayırlı varlığı ve Allah'ın kendisine ihsan ettiği nimeti “zikreden bir dil, şükreden bir kalp ve mü’mine yardımcı olan saliha bir eştir” buyurmuştur. Kadın namazını kılar, orucunu tutar, namusunu korur ve kocasına itaat ederse cennetin istediği kapısından cennete girer. Bir kadının Allah rızasını kazanması için başka bir şeye ihtiyacı yoktur.