
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde akla kalp demiştir. “Biz cinlerden ve insanlardan pek çok cehennemlikler yarattık. Onların kalpleri vardır; ama anlamazlar. Gözleri vardır; ama görmezler. Kulakları vardır; ama işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir; belki daha da aşağıdırlar.” (A’raf Suresi, 7:179.) buyurur.
İnsanın en değerli varlığı aklıdır. Allah akıldan daha değerli bir şey yarat-mamıştır. “Kime akıl vermiş ise onu mutlaka cennetime alacağım.” buyur-muşlardır.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde akla kalp demiştir. “Biz cinlerden ve insanlardan pek çok cehennemlikler yarattık. Onların kalpleri vardır; ama anlamazlar. Gözleri vardır; ama görmezler. Kulakları vardır; ama işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir; belki daha da aşağıdırlar.” (A’raf Suresi, 7:179.) ayetinde kalbi anlama mahalli olarak zikretmiştir ki bu akıl demektir. “Onlar yeryüzünde gezmezler mi? Akıl edecek kalpleri yahut işitecek kulakları yok mudur? Kör olan onların gözleri değil, sinelerindeki kalpleri kördür.” (Hac Suresi, 22:46.) ayeti de kalbin akletme merkezi olduğunu anlatmaktadır.
İsra Suresinde de peygamberimize hitaben “Yedi gök ve yer ile bunların arasında olan her şey Allah’ı tesbih eder ve Onu zikrederler. Hiçbir şey yoktur ki Onu zikredip Onu tesbih etmesinler. Lakin siz onların tesbihatını anlayamazsınız. O ise hilim sahibi ve çok affedicidir. Sen Kur’an okuduğun zaman ey Resulüm biz Ahirete inanmayanlarla senin aranda görünmeyen bir perde çekeriz. Kalplerine onu anlamalarını önleyen bir örtü geçirir, kulaklarına da ağırlık veririz. Sen Kur’anı yalnız başına okuduğun zaman da onlar arkalarını döner ve nefretle kaçarlar.” (İsra Suresi, 17:44-46.) buyurarak anlmalarının ancak kalple mümkün olduğunu, ahirete inanmadıkları için de kalp gözlerinin ve anlayışlarının olmadığını anlatmaktadır.
Yüce Allah “Bilmediğin bir şeyin arkasına düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp bunlardan sorumludur.” (İsra Suresi, 17:36.) derken yine akıl yerine kalb ifadesini kullanır. “Onlar Kur’anı iyice düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerinin üzerinde kilit mi vardır?” (Muhammed Suresi, 47:24.) ayetinde de yüce Allah kalplerinin üzerinde kilit olduğu için Kur’an-ı Kerimi anlamadıklarını belirtmektedir.
Bu durumda düşüneme ve anlama aleti olan aklın kalbde olduğu anlaşılmaktadır.
**
Peygamberimiz (asm) “Allah sizin bedenlerinize ve yüzlerinize bakmaz kalbinize bakar.” (Müslim, Birr, 33; İbn Mâce, Zühd, 9; Ahmed b. Hanbel, 2:285, 539.) hadisi ile peygamberimiz (asm) niyetin de kalbin ameli olduğunu ve “Ameller niyetlere göredir.” (Buhârî, Bedü’l-Vahy, 1; Müslim, İmare, 155; Ebu Davud, Talak, 11.) Hadisine göre de yapılan iş ve amelin niyete göre hüküm alacağını ve kişinin amelin mükafat ve cezasını niyeti ile kazandığını ifade etmişlerdir.
“Kalpte bir et parçası vardır. O iyi olursa tüm vücut iyi olur; o kötü olursa bütün beden ona tabi olur. İşte o kalbdir.” (Buhari, İman, 39; İbn-i Mace, Fiten, 14.) buyuran peygamberimiz (asm) kişinin kalbinde taşıdığı akıl ve iyi niyetle iyi olabileceği ve yükseleceğini ifade etmişlerdir.
Kur’an-ı Kerim ve hadislere baktığımız zaman akıldan çok kalbin zikredildiği ve aklın kalple beraber olunca hakikatleri görebilecek bir anlayışa sahip olabileceğini anlıyoruz.
Araştırmacılar ve fenni ilimlerle meşgul olanlar da kalbin insan vücudunda beyinden daha çok fonksiyona, etkiye ve güce sahip olduğu sonucuna varmışlardır. “Kalb beyinden daha etkindir ve altmış kez beyinden daha güçlü bir elektrik akımı oluşturarak beyni etkiler.” (Brondlife, Haziran-2012.) demişlerdir. Hatta yapılan araştırmalarda kalpten beyne devamlı olarak 40 bin nöronu çalıştıracak şekilde her an kalp-beyin arasında geribildirim yaşandığı anlaşılımış ve kalbin 5000 defa beyinden daha güçlü olduğu keşfedilmiştir.
**
Akıl, düşünme ve anlama kabiliyetidir. Buna zekâ ve zihin de denilmektedir. Akıl madeni kalpte şuaı dimağda bulunan manevi bir nurdur. Kalb ise manevi alemin merkezi olan bir latife-i Rabbaniyedir.
Bediüzzaman hazretleri “Kalb bir latife-i Rabbaniyedir ki; mazhar-ı hissiyatı vicdan, ma’kes-i efkarı dimağdır.” (İşaratu’l-İ’caz, 2011, s. 130.) İnsan bedeninde kalb merkezde olup tüm bedene kan pompalayarak tümü ile devamlı irtibat halinde olduğu gibi manevi kalb olan latife-i Rabbaniye de tüm ruha ve ruhun kuvvelerine manevi kuvvet ve güç verir ve kuvvelerin işlemesine vesile olur.
Akıl ve kalb birbiri ile sıkı irtibat içinde olan iki manevi duygudur. (Mesnevi, 2011, s. 380.) Bediüzzaman hazretleri “Kalb ile vicdan mahall-i iman. Fikir ile dimağ, bekçi-i iman.” (Sözler, 2011, s. 1192.) demektedir. Buna göre akıl dış alemeden gelen verileri kalbe gönderir kalb de onlar hakkındaki hükmünü verir. Fikir ve akıl elde ettiği delillerle hüküm verirken vicdan ve kalb de iman nuru ile aklın elde ettiği verileri doğru bir şekilde anlamlandırarak ondan imani, ahlaki ve hukuki hükümler çıkarır. Dolayısıyla aklın kabulü ve kalbin tatmini bu şekilde sağlanır.
Sonuç olarak hakikatler akıl ve kalbin ittifakı ile ortaya çıkan sonuçlardır. İmam-ı Gazali bu nedenle aklı göze vahyi de ışığa benzetir. Hakikatin ancak vahiy ve akıl beraberliğinde ortaya çıkacağını söyler. Akıl anlayıştır, o da ancak iman nuru ile hakikatleri açıkça görebilir. Hz. Ali’ye (ra) soruldu: “Yanında sana verilmiş bir ilim varmıdır?” Hz. Ali (ra) “Hayır! Allah’ın kitabı olan Kur’an-ı Kerim vardır. Bunun dışında bir de müslümana verilen fehim ve akıl vardır.” demiştir.