Bilgi edinme insanın özelliklerindendir. Bilgi tarihi, insanlık tarihi ile başlar Merak ilmin ve bilginin hocasıdır. İnsan, varlığı merak ettikçe bilgi sahibi olmuş, bilgisi arttıkça merakı da artmıştır. Böylece bilginin çoğalması insanın kendisini ve eşyayı tanımasına ve eşyadan istifadesine sebep olmuştur.
BİLGİ NEDİR?
Bilgi edinme insanın özelliklerindendir. Bilgi tarihi, insanlık tarihi ile başlar Merak ilmin ve bilginin hocasıdır. İnsan, varlığı merak ettikçe bilgi sahibi olmuş, bilgisi arttıkça merakı da artmıştır. Böylece bilginin çoğalması insanın kendisini ve eşyayı tanımasına ve eşyadan istifadesine sebep olmuştur. Ama ne merakı zail olmuş ne de varlık ve eşya hakkında tam bir bilgiye sahip olmuştur.
Bilgi konusunda filozoflar ikiye ayrılırlar. Dogmatikler ve Septikler. Bir inancı savunan ve ön yargı ile kesinliğine inandığı, gerçek olarak kabul ettiği şeyi kabul edenlere dogmatik denmektedir. Her şeye şüphe ile bakanlara ise Septikler denilir.
Bilgiyi batılı filozoflar obje ile süje arasındaki ilişkiye dayandığını savunurlar. Yani ortada bir algılanan (obje) ile algılayan (süje) vardır. Bu etkileşimden bilgi ortaya çıkar.
Bu ilişki neticesinde bilgi teorisi ile ilgili olarak birkaç temel akım oluşmuştur.
1- İdealizm: (İdealistler) Akıl ve duygular vasıta ile bilginin oluştuğunu savunurlar. Dünyayı aldatıcı duygularımızla veya akıl yürütmelerle tanırız. Demek ki bunda bir gerçeklik yoktur. Bu bir gölgedir. Asıl varlık bizim algılayamadığımız “idea” lardır. Varlık onların yansımasıdır. Platon böyle düşünürken, Descartes ise gerçek bilginin düşünceyle oluştuğunu ifade eder. “Düşünüyorum, o halde varım” sözü bunun delilidir. Kant buna “fenomen” der. Bundan yola çıkan filozoflar, her şeyin Allah’ın eseri olduğunu, gerçek varlığın ise Allah’ın kendisi olduğu fikrinde birleşmişlerdir. Bu bilgisel yaklaşıma “idealizm” denmektedir.
2- Realizm: (Gerçekçiler) Maddeyi esas alarak (obje) süjeye etkisinin bilgiyi netice verdiğini iddia eden akımdır. Materyalistlerin bilgi felsefesini oluşturur. Tabiat gerçektir. Biz aklımızla gerçek olan alemi keşfederiz. Bilim bu gerçekler üzerine teessüs eder. Gerek matematik gerekse fizik maddenin gerçekleridir. Hem idealizmi hem de realizmi sentez yapan filozoflar bundan “ideal-gerçekçilik” felsefesini oluşturmuşlardır. Nesnel gerçekten ile ruhsal gerçeklerin örtüştüğü fikrini savunurlar. Materyalistler ruhu ve maneviyatı inkar ederek “maddenin gerçekliği” fikrine sapmışlardır.
3- Septizim: (Şüpheciler) Tabiatta gerçek ve doğru diye bir şeyin olmadığını iddia eden, özellikle metafizikte herhangi bir yargıyı kabul etmeyen felsefi akımdır. Sofistlerden Protagoras ve Gorgias’ın oluşturduğu görüştür. Descartes gerçeği akıl ve bilimde ispat edene kadar geçici olarak şüphe etmenin yararını belirtir. Gerçeğe ulaşmak için geçici şüphenin faydası yadsınamaz.
4- Ampirism: (Deneyciler) Düşünceler ve bilginin yalnız deneyler sonucu oluşturduğu savunan, deneme-yanılma yoluyla gerçeklere ulaşabileceğimizi iddia eden felsefi akımdır. Aristoles deney ile akıl arasında iyi bir ilişkinin olduğunu savunur.
5- Pragmatizm: (Faydacılık) William James, Schiller, J. Dewey doğru bilginin ve doğrusunun ancak uygulamada faydalı olup olması ile tespit etmek gerektiğini savunan görüştür. Dini ve ahlaki prensipler de pratikte faydası varsa doğru sayar. Dine sadece pratikte fayda sağlaması yönü ile doğru kabul ederler.
6- Rasyonalizm: (Akılcılar) Vahye değil akla dayanmayı esas alan felsefi görüş. Amprizme karşı tez çıkmıştır. “Her şey deney ürünü olamaz” demişlerdir. Bilginin ve gerçeğin akıldan doğduğunu, faydadan da doğmadığını savunurlar. (Buna ahlaki rasyonalizm denir.) Bu Pragmatizm karşıtıdır. İman hakikatlerini akla uygun yorumlamasına da Dini Rasyonalizm denir.
7- Pozitivizm: (İsbatiyeclik) Auguste Comte’nin felsefesidir. Bilginin ispat edilebilir gerçeklere dayanması gerektiğini savunur. Toplumların başlangıçta dini inançlar üzerine kurulduğunu, eleştirisel düşünce sonucu Pozitivizm’de birleşeceğini savunur. Bunun için din yerine ilmi koymaya çalışır. Tüm aydınları da bu manevi ve ilmi gücü oluşturmaya davet eder. Pozitivist dinin ilahı insanlıktır. Ahlaki felsefesi de “Başkası için yaşamak” düşüncesi oluşturmaktır.
“Bilgi, suje ile obje arasındaki münasebettir” denilmektedir. Bu münasebeti kuran bağa “akt” denir. İlim ve felsefe bu “akt”ların mahsulüdür. Bu aktlar: “İdrak aktı”, “Düşünce aktı”, “Anlama aktı”, “İzah etme aktı”dır. Bütün bunlar beş duyu, tefekkür, akıl yürütme ve izah edebilme neticesinde bilgiyi oluşturmaktadır.
İnsanın Dikkatini Çeken Hususlar:
• Kâinat niçin yaratılmıştır?
• Kainattaki düzenin sebebi ve sonucu nedir?
• Kâinat nasıl kurulmuş ve nasıl idare edilmektedir?
• Varlığın ve kâinatın varlığının amacı nedir?
Burada insanın neyi bileceği, neyi bilmeyeceği meselesi de tartışma konusu olmaktadır. Akıl ile insan her şeyi bilebilir ve anlayabilir mi?
Şüphesiz insanın ve insanlığın bir bilgi birikimi vardır.
Fakat:
• Bu bilgileri nereden ve nasıl elde ediyoruz?
• Elde ettiğimiz bilgilerin değeri nedir?
• Bilgimize ne derece güvenebiliriz?
• Bilginin bizatihi kendisi nedir?
• İnsan yaratılışta bilgiyi kavrayacak şekilde mi yaratıldı?
• Bilgiyi edinen insandan başka varlık yoktur. Yaratıcı bunu niçin böyle yaratmıştır?
“Bilginin Kaynağı” ve “Bilginin Değeri” ile ilgili konuları ele alan felsefi görüşe “Epistemoloji” denir.
Varlık felsefesi ile ilgilenen “Ontoloji” varlığı var olduğu için ele almaktadır. Modern ontoloji doğrudan doğruya hayattan ve bilimsel teorilerden yola çıkmaktadır. Sadece felsefi teorilere önem vermemektedir. Buna göre süje, bir objeyi algılamasa da objektif yaklaşmaktadır. Varlığın bilgisini sadece duyulara ve algılamalara dayandırmamaktadır.
Modern ontoloji varlığı sadece madde olarak da ele almaz. Varlığı dört tabakaya ayırır:
1- İnorganik varlık: “Kosmos” dünya: Atomlar, moleküller, vs...
2- Organik varlık: Fiziki varlık. Tabiat ve onu oluşturan kanunlar.
3- Ruhi varlık: Maddenin arkasındaki ona bağlı onu tahrik eden güç...
4- Tinsel varlık: Varlığın tarihi boyutu ve kültürü... Bu diğer üç varlığa dayanır ve zaman içinde oluşur. Bu da ayrı ama diğerlerine şekil veren bir varlık türüdür.
Bu durumda;
Bilgi, bu varlığa dayanan ve onları anlamamıza yarayan şeydir.
KUR’AN’A GÖRE VARLIK VE BİLGİSİ
“Her şeyin yaratıcısı Allah’tır.” (Zümer, 39:62.) “Göklerde ve yerde zerre ağırlığında hiçbir şey Allah’tan gizli kalmaz. Her şey Allah’ın katındaki “Kitab-ı Mübin”de yazılıdır.” (Sebe, 34:3.) “Her şeyin melekutu elinde olan Allah’ın şanı ne yücedir.” (Yasin, 36:83.)
Kâinat niçin yaratılmıştır?
“Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim kâinatı yarattım.” (Keşfu’l-Hafa, 2:132.)
Bunun için “Yedi göğü birbirine uygun yarattı. Rahman olan Allah’ın yaratmasında hiçbir eksiklik göremezsin.” (Mülk, 67:3-4.)
“Allah yedi göğü ve orda olan her şeye kadir olduğunu bilesiniz. Allah’ın ilmi de her şeyi kuşatmıştır.” (Talak, 65:12.) Güneşin yörüngesinde akması, ayın menzillere girip çıkması hep Allah’ın takdiri iledir.” (Yasin, 36:38-39.)
“Allah her şeyi sudan yarattı.” (Enbiya,21:30.)
İslam bilginlerine göre varlık da yokluk da Allah’ın fiili ve dilemesi iledir.
EPİSTEMOLOJİDE (BİLGİ TEORİSİ) BİLGİNİN İKİ TEMEL PROBLEMİ
1- Bilginin değeri nedir?
2- Bilginin kaynağı nedir?
Bilgi, “süje-obje” ilişkisi ise bu ilişki varlığın gerçek bilgisi midir? Doğru bilginin ölçüsü nedir? Akıl mıdır? Duyuların nesnelerle olan ilişkisi midir?
Bu hususta:
Dogmatizm (kesin bilgilerin dogma olup değişmediğini iddia eden akımdır. Dini bilgiler birer dogmadır.) Batı kutsal olanı reddederek yerine aklı koymuştur. İslam’da ise bilginin kaynağı kutsal olandır. Bununla beraber “Aklı” da kabul eder. İbn-i Miskeveyh (932-1020) Gazali (1059-1111) İbn-i Haldun (1332-1406) Şeyh Veliyullah Dehlevi (1703-1763) bilginin kaynağı kutsallık ve ilahidir.
Allah Âdem’e (as) eşyanın isimlerini öğretmiştir. (Bakara, 2:32.) Ancak İslam’ın Kur’an’ın ilk emri “Oku!” (Alak, 96:1.) olduğuna göre bilgi okumak, akıl yürütmek ile de elde edilmektedir. Tecrübî bilgiler de gelişmenin temelini teşkil ederler.
Yine Allah’ın Kur’an’da geçen isimleri de Bilginin kaynağını teşkil etmektedir. Çünkü Allah kâinatı kendisini tanıtmayı amaç ederek yarattığı için kâinatı da isimlerini öğretir tarzda yaratmıştır. İsimleri ile yaratılanlar arasında uyum söz konusudur. Çünkü Allah kendisini gizlemiş; isimlerini ve sıfatlarını öne çıkarmıştır.
Allah Kur’an’da kendisinden ve kâinattan “Halık” olarak bahsetmektedir. Kindi’ye göre (801-873) “Felsefe, insanın gücü ölçüsünde eşyanın hakikatinin bilgisidir. Nazari bilginin gayesi hakikati elde etmektir. Ameli bilginin amacı da amel etmektir” der. Farabi (870-950), Kindi’nin tanımını kabul etmekle beraber “Burhan’a dayalı kesinlik ifade eden bilgi ile, Zann’dan kaynaklanan cedel ve Sofestailiğe dayalı, felsefi bilgiye birbirinden ayırmak da felsefenin amacı olduğunu savunur.
Bilginin kaynağını da İslam bilginleri; haberi, vahiy, duyular, akıl yürütme, deney ve sezgiyi de içine alacak şekilde geniş tutmuşlardır.
Nesefi Akaidinde “İlmin sebebi üçtür. Havass-ı Selime, Haber-i Sadık ve Akıl” der. Ehl-i Sünnetin kelamcıları bu sınıflandırmayı kabul etmiş ve Taftazani, F. Razi gibi bilginler hep bunu izah etmişlerdir. “Havass-ı Selime’yi ikiye ayırmışlardır. Havass-ı Zahire: Beş duyudur. Havass-ı Batına: Vicdan, şefkat, sevgi, vs. gibi duygular. Haber-i Sadık da ikiye ayrılır: Haber-i Mütevatir: Yalan söylemesi mümkün olmayan bir cemaatin verdiği haberlerdir. Haber-i Resul de Peygamberlerin sözleridir. Peygamberler asla yalan söylemezler. Verdikleri haberler, bilhassa Allah adına verdikleri haberler asla yalan ve yanlış olamaz. Ancak bu haberleri peygamberlerden bize ulaştıranlar acaba hiçbir katkıda bulunmadan mı ulaştırmaktadırlar, yoksa kendilerinden bir şeyle katmakta mıdırlar? Bunun tahkiki için “Usul-ü Hadis” gibi bir usul (Metodoloji) geliştirmişlerdir.
Akıl da bilginin kaynağıdır. Filozoflar aklı “Doğruyu yanlıştan ayıran latif bir cevher” olarak tarif etmişlerdir. Akıl ile hasıl olan bilgi kesindir. “Bir bütünün parçalarından büyük olması” gibi, bilgiler akli bilgilerdir. Akıl analız, sentez ve deneyler ile bilgilerden yeni bilgiler üretir.
İslam bilginleri vahiy ile akıl arasında şöyle bir münasebet kurmuşlardır. Nasıl ki, güneş ışığı göze yardım ediyor ise vahiy de akla yardım ederek “eşyanın ve varlığın mahiyetini” aydınlatıyor.
Bilgiyi: “gerçeğe uygun malûmat” olarak tarif etmişler. Aklı ve vahyi gerçeği aydınlatan birer ışık olarak kabul etmiş ve değer vermiştir. Hatta “Akıl ile nakil tearuz ettikleri vakit akıl esas alınır, vahiy ve nakil te’vil edilir” diye hükmetmişlerdir. Ancak bu akıl “Akl-ı Selim” olmalıdır, demişlerdir.
Aklı doğruyu bulmak için esas kabul ederlerken, doğru bilgiyi de aklı pekiştirmek ve doğru düşünmeyi, doğru karar vermeyi sağlamak için zaruri kabul etmişlerdir.
Nitekim Bediüzzaman Said Nursi “Aklın nuru fen ilimleri, vicdanın ziyası dînî ilimlerdir. Her ikisinin de ittifakı ile hakikat tecelli eder” demişlerdir.
BİLİM NEDİR?
İki açıdan ele alınabilir:
a) Dünyayı anlamada ve doğru bilgiye erişmede bir araştırma tarzı, bir yaklaşım şekli...
b) Yaklaşım tarzı, yöntem sonucu oluşan sonuç bilgiler bütünü...
Bilimsel Bilgi: Organize bilgiler bütünüdür. Gözlem, deneyim, kuram sonucu oluşan bilgiler bütünüdür.
Bilimsel Bilginin Özellikleri:
1- İlerleyici olması. Bilgilerimiz 50 yıl öncesinden ileridedir.
2- Tarih boyunca birikmiş, artmış olmasıdır.
3- Herkese açık, toplumun ortak malıdır.
4- İlmî bilgiyi üreten insandır. Ancak bilgi insandan bağımsız olup, nesnel (objektif) tir.
5- Dinamiktir ve devamlı değişim halindedir.
6- Mutlak değildir. Doğru gözlem ve ince akıl yürütmeyle yerini başkasına bırakır.
7- Mantıksal ve tutarlıdır.
8- Tabiat bilgileri (bilimleri) kanun ve kurallara uygun olduğu için geleceği bununla bilmek mümkündür. Ancak, sosyal olayları görme imkânı yoktur. Matematiksel bilgiler kesindir, ancak tarihsel ve psikolojik bilgiler geçmişi incelemeyi esas alırlar. Gelecek hakkında kesin bilgiler veremezler.
Bilim, herhangi bir bilimde düzenlenmiş doğru bilgiler bütünüdür. Ancak bu bilgiler düzenlenmiş ve sistemli bir biçimde birleştirilmiş olması gerekir.
- Bilginin doğruluğu nasıl tespit edilir?
- Bilgi, gerçeğe uygun bilgidir. Doğru bilgi ise konusunu uygun bir şekilde yansıtan ve amacından sapmayan bilgidir. Amaç diyoruz, zira her şeyin bir amacı vardır. Amacından saptığı zaman tersine döner.
Bilimin Değeri: Üç nokrada ele alabiliriz:
a) Pratik Değeri: Bize sağladığı faydalardır. Hayatı kolaylaştırır. İnsanın eşyaya ve dünyaya hakimiyetini de sağlar.
b) Sosyal ve Entellektüel Değeri: Kişi bilgi sayesinde hürriyetine kavuşur. Bilgi merakını giderir. Toplumda iyi bir statü kazanmasına sebep olur.
c) Ahlaki değeri: Bilgi insanı olgun, karakterli ve ahlaklı yapar. Eşyanın ve insanın değerini, grup içinde çalışmanın, hukuka uymanın önemini bilgi ile kavrar. Araştırmadan karar vermemeyi, sabırlı olmayı, önyargılardan kurtulmayı, insanı ve toplumu anlamayı sağlar.