
Eğitim öncelikli olarak bireysel kabiliyetleri keşfederek öğrenciyi istidat ve kabiliyetine göre yönlendirmektir. Maalesef bizim eğitim sistemimiz kabiliyet eğitimini köreltmeye yönelik dizayn edilmiştir. Gerek meslek liselerine gerekse üniversiteye girişler yönlendirme ile değil çoğu zaman tesadüfî olmaktadır. Okullar öğrencilere ne hayatı ne de hayatın anlamını öğretmemektedir.
Ülkemizde eğitim durumu hiç de iyi olmayan bir mecraya doğru yol almaktadır. Bir eğitimci olarak eğitimimizin ve gençlerimizin geleceğini iyi görmemiz mümkün görülmemektedir. Her şeyden önce eğitim okulların işi olmaktan çıkmış, internet ve TV’nin eline geçmiştir. Maalesef gençlerimiz eğitimlerini müspet de olsa, menfi de olsa bu vasıtalarla almaktadırlar. Öğretmenler ve okullar ise eğitimin değil, öğrencilere diploma verme aracı haline gelmiştir. Bunda ilk olarak seksen senedir eğitimi doğru bir sisteme oturtmayan ve devamlı olarak sistem değişikliğine giden Milli Eğitim Bakanlığının payı elbette büyüktür. Bunun başlıca sebebi de Milli Eğitim Bakanlığının bir siyasi kurum haline getirilmiş olmasıdır. Kendilerini idare edemeyen siyasilere eğitimin idaresi de verilince demek durum bu olmaktadır.
İlk olarak eğitim kurumu bir siyasi kurum olmaktan çıkarılmalıdır. Böylece bakan ve bürokratlar değiştikçe Milli Eğitim Politikaları değişmiş olmayacaktır. Devlet olarak milli bir Eğitim Politikamızın olmayışı da eğitimi etkileyen en önemli bir faktördür. Şimdi denecek ki efendim “Atatürkçü ve Çağdaş bir eğitim politikamız var. Amacımız çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmaktır. Atatürk’ün bize çizdiği bu politikadan vazgeçmemiz mümkün değildir.” Çok doğru şeyler söylenmiş olacaktır. Zaten bütün siyasiler ve devletlûlar ve de ihtilal yapanlar aynı şeyleri söylemektedirler. Herkes kendi amacın aynı soyut ifadeler altında gerçekleştirme amacını taşımaktadır. Sıkıntının kaynağı zaten budur.
İlk olarak şunu sorgulamakta yarar var. Neden “Çağdaşlık uygarlık seviyesinin ilerisi değil… Atatürk “Çağdaş eğitimi yakalayın ama sakın ileri gitmeyin” mi demek istemiştir ki ötesini ve ilerisini düşünemiyoruz? Tarihte uygarlıklar kurmuş ve dünya devleti olarak insanlığa adalet ve medeniyet dersi vermiş bir millet olarak çağdaş uygarlığın ötesinde olmamak kadar büyük ayıp olamaz.
**
Eğitim öncelikli olarak bireysel kabiliyetleri keşfederek öğrenciyi istidat ve kabiliyetine göre yönlendirmektir. Maalesef bizim eğitim sistemimiz kabiliyet eğitimini köreltmeye yönelik dizayn edilmiştir. Gerek meslek liselerine gerekse üniversiteye girişler yönlendirme ile değil çoğu zaman tesadüfî olmaktadır.
Okullar öğrencilere ne hayatı ne de hayatın anlamını öğretmemektedir. Hayatı anlamlandıran din ve ahlak eğitimine hiç önem verilmemekte aksine tamamen eğitimin dışına çıkarılmaya çalışılmaktadır. Bunda elbette planlı ve programlı bir kasıt vardır. Din eğitimi İmam-Hatip Liselerine bırakılmaktadır. Milletimiz dindar ve muhafazakâr olduğu için istediği eğitimi İmam-Hatip Liselerine yönelmiştir. İmam-Hatip Liselerinin de başına gelmedik şey kalmamıştır.
İmam Hatip Liseleri yarım asrı geçen bir zamandır bu milletin çocuklarına hizmet vermektedir. Zaman zaman kriz dönemleri yaşamış ama her kriz döneminden sonra daha da güçlü ve etkili olarak ortaya çıkmıştır. 1998 öncesi muhafazakâr kitlenin büyük desteğini alan bu okullarımıza büyük bir talep olmuştur. Bunun en önemli sebeplerinden bir kaçını şöyle sıralayabiliriz:
1. İmam-Hatip liselerinde din eğitimi ile beraber fen eğitiminin de verilmesi: Din ve fen her ikisi de insana hitap eden ve insanı eğiten geliştiren yönü vardır. İnsan akıl ve kalbi olan bir varlıktır. Akla hitap eden fen bilimleri ile vicdana ve kalbe hitap eden din ilimleri beraber okutulduğu zaman talebelerin bütün kabiliyet ve istidatları müspet yönde gelişir. İki kanatlı kuş gibi tam bir gelişme kaydeder. Ama sadece din bilgisi verir fen bilgisi vermezseniz o zaman mutaassıp bir yapıya bürünür ve her türlü yeniliğe din adına karşı çıkar. Sadece fen bilimleri öğretir de dini bilimlerden mahrum bırakırsanız o zaman da manevi değerleri inkâra yönelir ve çağdaşlık adına milli ve manevi değerleri tahribe yönelir. Bu bakımdan din ve fen bilimlerinin beraber verildiği İma-Hatip Liselerini tercih etmişlerdir.
2. İmam-Hatip Liseleri yukarıda ifade ettiğimiz gibi tam bir eğitim aldığı için diğer okullarda görülen anarşi ve terör gibi yıkıcı ve bölücü faaliyetlere asla bulaşmamışlardır. Bu da muhafazakâr ve ülke bütünlüğünü esas alan halkımız için büyük bir güvence teşkil ederek bu okullara yönelmeyi sağlamıştır.
3. Ölüm gerçeğini her zaman gören ve her gün verilen ölüm ilanlarından bir gün öleceğini düşünen dindar halkımız hem kendi geleceklerini, hem de çocuklarının ahrete yönelik geleceğini düşünerek öldükten sonra bir Fatiha okuyacak ve kendisini cehennem azabından kurtaracak ve Allah'ın huzurunda hesaba çekildiği zaman Allah için çocuklarına dini bir eğitim vermiş olmanın huzurunu ve mutluluğunu duyarak hesap verme rahatlığı da halkımızı bu okullara yönlendirmiştir.
4. Dinimiz hem dünya hem de ahret dini olduğu için bu okuldan mezun olan öğrencilere üniversitelerin kapısının açık olması da bir başka tercih sebebi olmuştur. Çünkü imam-hatip lisesinin avantajı artı din eğitimi olmakta ve liselere göre dünya açısından bir kaybı da olmamaktadır. Bu da öğrencilerin Fen Liseleri, Anadolu Liselerini kazanmış öğrenci de olsa İmam-Hatip Liselerine yönelmeyi sağlamıştı. Fen Liseleri ve Anadolu Liselerinin üniversiteye hazırlama dışında bir fonksiyonunun olmaması da zeki öğrencileri İmam-Hatiplere yönlendirmiştir. Bu da imam-hatiplerin kalitesini artırmıştır.
Bütün bu olumlu tablo bazılarının dikkatini çekerek bu duruma siyasi bir anlam vermiş ve hedef haline getirmiştir. 28 Şubat adı verilen bu süreçte İmam-Hatip Liselerine yönelik takip edilen yıpratma faaliyetleri şöyledir:
1. 8 yıllık kesintisiz eğitim yasallaştırılarak İlköğretim 5. Sınıftan öğrenci alınmasının önü kesilmiş böylece imam-hatip liselerine öğrenci akışı 3/2 oranında azaltılmıştır. Zira İmam-Hatip Liselerinde öğrencilerin %70 oranında Orta kısımda okumakta, Lise’ye geçişte bunların ancak % 40’ı devam etmekteydi. Çünkü orta kısımda belli seviyede bir din eğitimi alındığı kanaati öğrencileri kabiliyetine göre Sanat ve diğer meslek okullarına yönlendirmekte, bir kısmı da İmam-Hatip Lisesi mezunlarını kabul etmeyen alanlara gitmek amacı ile Liseye geçmekte, bir kısmı da Fen ve Anadolu Liselerini kazanarak buraya yönlenmekteydiler. Bütün bunların önü alınmış oldu.
2. İmam-Hatip Liselerinin Din Eğitimi kalitesi düştü. Bunun en önemli sebebi de 8 yıllık kesintisiz eğitimin Kur’an Kurslarına vurduğu dehşetli darbedir. Bu Kur’an Kurslarını kapatmadı; ama İmam-Hatip Lisesi Din Eğitimi ve buradan mezun olan İmam ve Hatiplerin, İlahiyat öğrencilerinin kalitesini tamamen sıfırladı. Çünkü:
a. Hafızlık Eğitimi tamamen bitti: Her ilde en az bir hafız yetiştiren Kur’an kursu vardı ve 5. Sınıftan aldığı zeki öğrencileri bir veya iki senede hafız yetiştirerek İmam-Hatip Liselerine göndermekte ve din adamlarının hafız olmasını ve Kur’an-ı Kerime tam vakıf olmasını sağlıyordu. Günümüzde ise maalesef hafız kalmadığı için Din Öğretimi Genel Müdürlüğünün her sene geleneksel olarak yapmakta olduğu Hafızlık Yarışmasına öğrenci bulmak mümkün olmamakta, girenler de zaten yarım hafız olduğu için başarılı olamamaktadırlar.
b. Kur’an Kursları çoğalmıştır; ama kalite tamamen sıfırlanmıştır. Kur’an Kursları ilahiyat mezunu olup başörtüsü probleminden dolayı öğretmen olamayan bayan hocaların mahallelerde ve camilerde Kur’an öğrenmesi ve temel dini bilgileri vermesi dışında hiçbir fonksiyonu kalmamıştır. Bunun da İmam-Hatip Liselerine hiçbir faydası kalmamıştır.
3. Gerek Anadolu İmam-Hatip Liselerinde ve gerekse normal İmam-Hatip Liselerinde mesleğe yönelik programlar amacı gerçekleştirmeden tamamen uzaklaşmıştır. Her şeyden önce Kur’an öğretimi Lise’de başladığı için verimli olmamaktadır. İlköğretim Din dersi müfredatından sure ezberleme mecburiyetinin kalkması da işin bir başka trajı-komik yönüdür. Çünkü İlköğretim ikinci kademede Sure ezberlemenin dahi olmaması İmam-Hatip Lisesine gelen öğrencilerin Fatiha’yı dahi bilmeden gelmesi, Elifi dahi görmemesi dört sene haftada 4 saat Kur’ân-ı Kerim dersi ile telafi edilemeyecek bir açığı netice vermiştir. Bugün İmam-hatip Lisesi mezunu bir öğrencinin Kur’ân-ı Kerimi dahi doğru düzgün okuyamadan ve tecvidi tam bilemeden (ki tecvit ancak seri şekilde Kur’ân okuyana öğretilebilen bir derstir) mezun olması öğrenciyi imamlık imtihanında başarılı olması için Kur’an kurslarına yönlendirmektedir.
a. Hadis, Tefsir, Kelam, Hitabet ve Uygulama dersleri (ki daha önce iki sene yani haftada 4 saat okutulan bu derslerin) derslerinin sadece bir öğretim yılında 2’şer saat okutulması İmam-Hatip lisesinde din eğitimini de ortadan kaldırmıştır. Kur’ân öğretimi sadece okumayı öğretmek olduğu, Arapça da din dersi değil, dil dersi olduğu için din eğitiminin adı var kendisi yoktur. Bu da din eğitimi kalitesini tamamen bitirmiştir.
b. Kur’ân-ı Kerimi düzgün okuyamayan, ezberlerini düzgün olarak yapma imkânından mahrum olan öğrencilerin “Meslekte gelişmi” de hitabet ve uygulama derslerinin yetersiz olması ile maalesef istenen seviyede olmamaktadır. Bunun bir başka sebebi de Üniversite engelinin getirilmesidir. Bu da çok vahim bir trajı-komik eğitim ile bağdaşmayan bir başka yönüdür.
4. İmam-Hatip Liselerinin önündeki üniversite yolu “Katsayı Problemi” ile ve “alan-bölüm verilmemekle” tıkanarak Liselerin de bitirilmesi amaçlanmıştır. Bu konunun detayları da şöyledir:
a. İlahiyat Fakülteleri dışında İmam-hatip Lisesi öğrencilerinin artı puan alarak girebileceği bir başka fakülte maalesef yoktur. İmam-Hatip Liselerinin Anadolu İHL dâhil İlahiyat dışında hiçbir fakülteye yönlendirilmemiştir.
b. Anadolu İmam-Hatip Liselerinin normal lise bölümünden farklı bir artısı maalesef yoktur. Bilakis daha zeki olan öğrencilerin Kur’ân-ı Kerim ve Arapça dersleri kısıtlanarak İngilizce dersi konmuş, onun da pratiği olmadığı için hiçbir faydası görülmemektedir.
c. İlahiyat Fakülteleri öğrenci almasın diye maalesef daha önce 200 kontenjanı olan ilahiyat Fakültelerinin kontenjanları 20’ye indirilerek İmam-hatip Liseleri mezunlarına bir darbe daha vurulmuştur. (2009-2010 Eğitim yılı için İstanbul ve Ankara İlahiyatlarının kontenjanlarında bir artış gözlemlenmektedir. Diğerlerinin kontenjanları 20 ve 30’u geçmemektedir.) 20 İlahiyat Fakültesi ancak bir fakülte kadar öğrenci kaydı yapmaktadır. Bunun sebebini bilmek ve anlamak mümkün değildir. Bu durumda İlahiyata girmek Tıp Fakültesine girmekten daha zor hale gelmiştir. Çünkü, puanlar astronomik derecede artmıştır. İmam-Hatip mezunu öğrenciler ancak iki üç sene hızlı bir çalışma temposu ve Dershane desteği ile bu okullara girebilmektedir. Bu da öğrenciyi meslek derslerinden çok üniversiteye yani ilahiyata girmek için çalışmaya ve meslekte başarısız olmaya götürmektedir. d. Bir başka çarpıcı durum da İlahiyat Fakültelerinden “Din Dersi Öğretmeni olma” hakkı kaldırılmış olması ve Eğitim Fakültelerinde “Din dersi öğretmenliği” bölümleri açılarak Lise mezunlarına bu imkânın tanınmış olmasıdır.
e. Hal böyle olunca öğrencilerin büyük bir kısmı sadece velilerin zoru ile İmam-Hatiplere gelmekte, gelenlerin bir kısmı hiçbir okula gidemediği için imam-hatibi tercih etmekte ve okumamak için gelmektedir. Böyle öğrencilere eğitim vermek mümkün olmadığı için okul idaresi ve öğretmenler disiplin soruları ile uğraşmaktan eğitime fırsat bulamamaktadırlar.
5. İmam-Hatip liselerinde Disiplin Problemleri artmıştır. Bunun da başlıca iki sebebi vardır:
a. 8 yıllık kesintisiz eğitimde sınıfta kalma olmadığı ve herkesin çocuğunu okutma mecburiyeti bulunduğu aksi takdirde cezai müeyyide uygulandığı için okuma durumunda olmayan ve ancak “kaynaştırma eğitimi” yapılarak rehber öğretmen gözetiminde okulu bitirilmesi istenen öğrenciler İlköğretim diploması alınca bu defa İlköğretim diploması aldık, öyle ise Lise diploması da alabiliriz düşüncesi ile veli tarafından liseye kaydedilmektedir. Bu öğrenciler okuma-yazma problemi olan ve hiçbir şey bilmeden Veli dilekçesi ile geçen öğrencilerdir. Öğrenci kaydı problemi olan yoksa kapatılma ile yüz yüze kalan İmam-Hatip Liseleri olduğu için Anadolu İHL dışındaki İHL’lere bu nevi öğrenciler gelmektedir. Kaydetmezseniz yasa sizi zorlamaktadır; kaydederseniz bu öğrencileri en az iki sene okutmak mecburiyetindesiniz. Bu öğrenciler sınıfta diğer öğrencilerin okumasına engel olmakta, dersi kaynatmakta ve öğretmenlere problem çıkartmaktadır. Tedbir almak ve ceza vermek problemi çözmemektedir.
b. 9. Sınıftan sonra yönlendirme olduğu için Liselerde başarısız olan özürlü ve bilgisiz öğrencilerin velileri “hiç olmazsa Kur’an öğrensin” diye İmam-Hatip Liselerine kaydedilmekte, kaydetmediğiniz zaman idareciler suçlanmaktadır. Bu da eğitimi fevkalade olumsuz etkilemekte ve disiplin problemlerini artırmaktadır.
6. Bütün bu sebeplerden dolayı İmam-Hatip Lisesine kayıtlar çok düşmüştür. Liselerde 9. Sınıfların ortak olması ve 10. Sınıfta yönlendirme yapılabilmesi İmam-Hatip Liseleri için bir avantaj sağlayabilir; ama buna velileri ve öğrencileri ikna etmek mümkün olmamaktadır.
**
28 Şubat süreci olarak adlandırılan sürecin ten sonra alan ve katsayı uygulaması sonucunda meslek liseleri tüm cazibesini yitirmiş oldu. Daha önceleri İmam Hatip Liselerine (Özellikle anarşi döneminde) çocuklarını gönderme gayretinde olanlar fiziki yetersizlikten dolayı imam hatip liselerine giremeyip üzülenlerle cemiyetimiz dolup taşarken, öyle bir döneme girdik ki İmam Hatip Liseleri hiçbir yerde okuyamayanların toplandığı okullar oldu. Özellikle Erkek öğrencilerde kalite daha da düştü. Bu camilerimizdeki İmam Hatipler’e sirayet etti. Kat sayı ve kesintisiz 8 yıllık eğitim uygulaması İmam Hatipli gençlerde tahmin edemeyeceğiniz kadar umutsuz, hedefsiz, toplumdan izole edilmiş kendilerini ikinci sınıf vatandaş gibi hissetmeye başladılar. Ufukları ve ümitleri yok olmuş insanlar haline geldiler…
İmam-Hatip Liseleri ile İlgili Öneriler:
İmam Hatip Liseleri Anadolu İmam Hatip Liseleri olarak anılmaktadır. Bu okullarda tabela değişikliği yeteli değildir. Umutları ve ufukları yok olan bu geçlerimizi kaybetmemek için;
1-İlköğretim 5. sınıftan itibaren yönlendirmeli eğitime geçilmeli ve İmam Hatip Liselerine öğrenciler ilköğretim 5. sınıftan sonra alınmalıdırlar.
2-Katsayı problemi ile başarılı İmam hatip Lisesi öğrencilerinin önü kesilmekte, bu problem en kısa zamanda yetkililer tarafın sona erdirilerek, başarılı öğrencilerin önü açılmalıdır.
3-İmam Hatip Liselerine geçmişte olduğu gibi alan verilmelidir.
4-İmam Hatip Lisesi Ders Programları tekrar gözden geçirilmelidir.
6-İmam hatip Lisesi ile Anadolu İmam Hatip Lisesi arasında bir fark olmalı. Şu andaki fark sadece Anadolu bölümünde İngilizce dersinin fazla olması başka bir fark gözükmemektedir.
İlköğretim öğrenciye temel bilgileri vermeyi amaçlamaktadır. Beşinci sınıfa kadar da bunu vermektedir. Daha önce “Ortaokul” olarak isimlendirilen 6-8 sınıf ise bu bilgileri pekiştirmektedir. Bir başka fonksiyonu da yoktur. Bunun amacı da öğrenciyi “Lise” dediğimiz Ortaöğretime hazırlamaktır. “Lise” de öğrenciyi “Yüksek öğretime” hazırlamak için programlar uygulayan dört yıllık bir eğitim dönemidir. Ama ne var ki bu amacını tam olarak gerçekleştiremediği için gerek öğrenciler, gerekse veliler öğrenciyi bir üst eğitime hazırlamak için “Özel Dershanelere” ihtiyaç duymaktadır.
Öğrencileri kabiliyetlerine göre değil de hiçbir kabiliyet testinden geçmeyen ezbere dayanan bir sınav sistemi ile yüksek öğretime zoraki yönlendirilmektedir. Sınavlarda uygulanan ezber metotlarla eğitim bir kabiliyet eğitimi olmak yerine zekâ yarışı haline sokulmuştur. 5. Sınıftan itibaren gerek öğrenciler, gerekse veliler geleceklerini her sene yapılan bu sınavlara bağlamış durumdalar. Her sene sonunda yapılan SBS sınavları ve Lise sonunda bir yüksek öğrenim programına yerleşmek için yapılan ÖSS sınavları ile eğitim tamamen sınav sistemi ve bir yarış haline getirilmiştir.
Okullarda öğretilen temel bilgiler ve beceri eğitiminden ziyade ezbere dayalı sınav sisteminden en karlı çıkanlar bu durumu fırsat bilerek ranta dönüştürmek isteyen “Özel Dershaneler” olmaktadır. Dershane sistemi başlı başına bir ucubedir. Dünyada bir başka eşi ve benzeri var mı bilmiyorum ama geleceğini sınavlara bağlayan öğrenci ve veliler gerçek eğitim veren okullardan ziyade dershanelerin öğrenciyi bir yüksek okula hazırladığı ve başarılı hale getirdiğine inanmışlardır. Bunun için okullar yerine öğrenci başarıları dershaneler tarafından paylaşılmaktadır. Hiçbir dershane öğrenciye bir kabiliyet eğitimi vermemektedir. Gerçek eğitim ise kabiliyet eğitimidir. Bununla beraber neredeyse Lise seviyesindeki okul sayısından daha çok olan dershaneler, tamamen sağlıksız koşullarda sadece “pekiştirme” yapmak ve “test çözdürmekle” her öğrenciden yaklaşık olarak en az “bin” ve “bin beş yüz” lira ücret almaktadır. Bu ise bütün ülkeyi dikkate aldığımız zaman muazzam bir rant ve ülke ekonomisine hiç te gerekli olmayan bir yük getirmektedir.
Acaba dershaneler olmazsa hiçbir öğrenci bir yüksek okulun sınavını kazanamayacak mıdır?
**
Eğitim sistemimizin bir başka yönü de “Seçme Öğrencili Okullar” sistemini kurmuş olmasıdır. Okulun kendi içinde seçme öğrencilerden oluşan bir sınıf oluşturmak eğitimin sağlıklı yürümesine aykırı görülerek yasaklanırken ülke çapında “eğitim sistemi” tarafından teşvik edilmektedir.
En zeki öğrenciler Askerî Okullar tarafından alınmakta, sonra “Fen Liseleri” “Özel Okullar” “Anadolu Liseleri” derken Liseler ile Sanat ve Meslek okullarına seçilme şansını kaybeden zekâdan yoksun öğrenciler kalmaktadır. Zekâ ve kabiliyet isteyen “Meslek Okullarına” ve “Sanat Okullarına” kabiliyetsiz ve zekâdan yoksun öğrenciler kaldığı için ülkemizde sanat ve meslek gelişmemekte ve devamlı olarak dışarıya bağımlı kalmaktayız.
Askerî okullar hariç “Fen Liseleri” dâhil bütün Lise seviyesindeki okulların sadece bir fonksiyonu vardır. O da, öğrenciyi bir yüksek okula, yani Üniversiteye hazırlamaktır. Öğrenci ve veli bu hazırlığın okulda olduğuna inanmazsa öğrenciyi “Üniversite hazırlık dershanelerine” göndermektedir. Öğrenci de okulun vereceği eğitimi değil, dershanenin ezber test metodunu önemsemekte ve okulu sadece diploma veren bir bürokratik kurum olarak görmektedir. Dershanelerin reklama ve propagandaya dayalı rant sağlamaya yönelik ticari anlayışı da veli ve öğrencide böyle bir imajın oluşumunu sağlamaktadır. Okullar da “Yaprak Test Uygulaması” ve “Bedava Üniversiteye Hazırlık Kursu” gibi çalışmalar yapmakla bu anlayışa destek ve kuvvet vermektedir.
Dershaneler başarıyı kendilerine sağlayacak olan “Fen Lisesi” öğrencilerini bedava olarak kendi dershanelerine kaydederek dershanelerinin başarılarını artırmaya ve bunu bir propaganda malzemesi olarak kullanmaktadırlar. Reklamlarda hiçbir zaman öğrencinin okuduğu okul nazara verilmemekte, sadece dershanenin başarı olarak sunulmaktadır. Bu da ayrı bir sahtecilik örneğidir. Herkes birilerinin sırtından para kazanmanın peşindedir.
Milli Eğitimin müfettişleri okullara geldiği zaman idareciden sordukları en önemli başarı göstergesi sadece ve sadece “Üniversiteye son üç yılda kaç öğrenci gönderdin? Başarı yüzden nedir? İl bazında ve okullar seviyesinde üniversite başarın nedir?” Zeki öğrencilerini sınavla seçerek öğrenci alan okullara kaptıran ve İlköğretim diploma notu “2” olan öğrencileri almak durumunda olan bir okul ve idaresi “Fen lisesi” ve “Anadolu Liseleri” ile ve de başarılı ve zeki öğrencileri her türlü imkânı önlerine sunarak kendi okullarına alan “Kolejler” ve paralı okullar ile yarışmak durumunda bırakmakta ve “Siz onlar gibi üniversiteye öğrenci gönderemediğiniz için başarısızsınız” denilmektedir. Başarıyı sadece üniversiteye öğrenci kazandırmak ile sınırlayan böyle bir anlayıştan “Eğitim” beklenebilir mi?
Eğitim sadece üniversiteye öğrenci kazandırmak ise o zaman kapatalım bu Liseleri… Üniversite Hazırlık Dershaneleri zaten bu işlevi görmektedir…Liseler Üniversiteye öğrenci hazırlıyor ise Dershanelere ne gerek var? Dershaneler üniversiteye öğrenciyi hazırlıyorlar ise Liselere ne gerek var?
**
İlköğretimin en başarılı ve en zeki öğrencilerini her ilde bulunan “Fen Liseleri” almaktadırlar. Fen Lisesinin amacı nedir? Maalesef hiçbir amacı yoktur. Zeki öğrencileri bünyesine alıp üniversiteye, yani bir yüksek öğretime hazırlamaktadır o kadar. İdareciler öğrencinin başarısını sahiplenerek “Biz bu sene % 95 başarı sağladık. Öğrencilerimiz şuralara girdi” diyerek illerindeki diğer liselere hava atmaktadır ve İl Valisinden ve Milli Eğitimin Müdüründen ödül almaktadırlar. Sonrada diğer müdürlere karşı övünüp durmaktadırlar. Bunun neticesi olarak da ilin her türlü imkânından faydalanmakta ve diğer okulların bu imkânları kullanmasını önlemektedirler.
Fen Liselerinin amacı proje üretmek ve bilimsel araştırmalara öğrencileri yönlendirmek olmalı. Fen Lisesine giren bir öğrencinin Üniversite imtihanına hazırlanmasını ve bunun için zaman öldürmesinin bir mantığı var mı? Okul başarılarına ve ürettikleri projelere göre bir yüksek öğretime geçmeleri zaten doğal olarak sağlanmalıdır. Peki, Fen Lisesi öğrencileri Üniversite başarısını istenen seviyede göstermekte midir? Maalesef hayır… İstedikleri bir yüksek öğretime yerleşemedikleri için binlerce kabiliyet sönmekte ve ölmektedir. İşte asıl problem budur ve çözülmesi gereken en önemli sorun da budur…