
Hz. Ali (ra) çocukluğundan itibaren Peygamberimizin (asm) himayesinde ve terbiyesinde büyümüş 7 yaşında iman ederek Peygamberimizin (asm) arkasında namaz kılmaya başlamıştır. Peygamberimizin (asm) yanından hiç ayrılmamış, zeki bir talebe ve muhatap olarak İman ve Kur’an hakikatlerini doğrudan Peygamberimizden (asm) almıştır.
Hz. Ali (ra) çocukluğundan itibaren Peygamberimizin (asm) himayesinde ve terbiyesinde büyümüş 7 yaşında iman ederek Peygamberimizin (asm) arkasında namaz kılmaya başlamıştır. Peygamberimizin (asm) yanından hiç ayrılmamış, zeki bir talebe ve muhatap olarak İman ve Kur’an hakikatlerini doğrudan Peygamberimizden (asm) almıştır. Hulefa-i Selaseye hem vezirlik hem şeyhülislamlık yapmış ve Şurâ’nın üyesi olarak görev yapmıştır. En karışık dönemde hilafet vazifesine getirilmiş “Adalet-i Mahza” üzere yönetmiş, dinden asla taviz vermemiştir. Bu bakımdan Hz. Ali’nin (ra) hayatı Peygamberimizin Nübüvvet hayatını kapsadığı gibi Hulefa-i Selâsenin dönemini de kapsamaktadır. Bu sebeple Hz. Ali’nin (ra) hayatını yazma ihtiyacını hissederek bu eserimi kaleme aldım.
**
Hz. Ali (ra) kendisine muhalefet eden sahabelerin “İslam ahlakı bozuldu, adalet-i mahzayı takip etmek güçleşti, adalet-i izafiye ile hükmedelim, toplumun selameti için ferdin hakkını nazara almayalım” demelerine mukabil “Birisinin hatası ile başkası mesul olmaz. Suçun şahsiliği esastır” (En’âm Sûresi, 6:164; İsrâ Sûresi, 17:15; Fâtır Sûresi, 35:18; Zümer Sûresi, 39:7) “Haksız yere bir adamı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir” (Maide, 5:32.) ayet-i kerimelerinin emrettiği “Adalet-i Mahzâ”yı esas almış ve uygulanabilir olduğunu göstermiştir.
Hz. Osman’ın (ra) katillerinin bulunması mümkün olmayınca Hz. Ali (ra) “Adale-i Mahza” gereği suçu sabit olmayan birisin katilin yerine öldürülmesine razı olmamıştır. Zira suç sabit olmazsa suçu olmayan öldürülecek ve bu da “Suçun şahsiliği prensibine” “Haksız yere bir insanı öldürmek bütün insanları öldürmek gibidir” ayetine aykırı olacaktı.
Daha sonra “adalet-i izafiye” namına pek çok zulüm ve haksızlıklar ortaya çıktığı için Bediüzzaman hazretleri “Adalet-i Mahza’nın tatbiki kabil ise, adalet-i izafiyeye gidilmez, gidilse zulümdür” buyurur. Teknik ve teknolojinin geliştiği ve suçluyu tespit etmenin kolaylaştığı günümüzde adalet-i izafiye ile hükmedilmesinin doğru olmadığını ifade etmiştir.
**
Bediüzzaman hazretleri Hz. Ali’nin (ra) veled-i manevisi olarak hakikat dersini ondan aldığını ifade eder. Mesleğinin Sahabe Mesleği ve Hz. Ali, (ra) Hz. Hasan (ra) meşrebi olduğunu belirtir. Hz. Hüseyin’in (ra) Yezid’in istibdadına ve saltanatı Emevî Irkçılığına bina etmesine “Hürriyet-i Şer’î Kılıcı” ile karşı çıktığını beyan eder. İstikametli yolun “Sahabe Mesleği ve Ehl-i Beyt Muhabbeti” olduğunu izah eder.
Hz. Ali’nin (ra) Hz. Hasan ve Hüseyin’in (ra) hayatını ve mücadelesini bilmek İslamiyetin Siyasi ve İçtimaî meselelerini doğru anlamak için iyi bilmek gerekir. Hz. Ali (ra) hayatı bu açıdan bir başlangıç olduğu inancındayım.
Ayrıca Aleviler ve Şia “Ehl-i Beyt Muhabbetini” esas aldıkları için Bediüzzaman’ın izahları ile Alevi ve Şiaya yaklaşıldığı zaman Sünn-i Elevi ve Şia ihtilafının ortadan kalkacağına inanıyorum. Zaten Şia ve Aleviler de Müslümanlar arasındaki ihtilafların Müslümanlardan çok İslam düşmanlarına fayda sağladığını ifade ederek bir uzlaşma zemini arıyorlar. Bu uzlaşma ancak Bediüzzaman’ın Risale-i Nurlardaki yaklaşımı ile mümkün olur. Bu noktada Risale-i Nur Talebelerine ve özellikle Yeni Asya Gazetesi’ne büyük görevler düşmektedir.

