Molla Câmî, Muhiddin-i Arabî’nin “Vahdetü’l-Vücut” anlayışını ıslah ederek “Tevhid” hakikatini en güzel şekilde izah etmiş, Vahdetü’l-Vücudun tevhitte istiğrak hali olduğunu, esas olanın Tevhid hakikati olduğunu izah etmiştir. Bu vesile ile M. Arabî’nin (ks) “Füsûs-u Hikem” eserini şerhetmiş “Nakşu’l-Füsûs” adıyla özetlemiştir.
MEVLÂNÂ CÂMÎ
(H.817-898/M.1420-1492)
Gerçek adı Nureddin Abdurrahman b. Nizameddin Ahmed b. Muhammed el-Câmî’dir. 23 Şaban 817 (7 Kasım 1420) Horosan’ın Câm şehrinin Harard kasabasında dünyaya geldi. Babası Herat’ta Nizamiye Medresesi müderrisi idi. Câmî tahsilini burada tamamladı. Seyid Şerif el-Cürcani’nin talebesi Ali es-Semerkandî ile Taftazanî’nin öğrencisi Şehabettin Muhammed el Câcermî gibi ünlü bilginlerden ders aldı.
Semerkant’ta dokuz yıl kaldı. Uluğ Bey zamanında Uluğ Bey Medresesinde Bursa’lı Kadızâde Rûmî’den Riyaziyyât dersleri aldı. Ali Kuşçu ile Herat’ta görüştü. Nakşî şeyhlerinden Saadettin Kaşgârî ile görüştü. Onun vefatından sonra halefi Hâce Ubeydullah Ahrâr’ın sohbetlerine devam etti.
877 / 1472 tarihinde Hacca gitti. Dönüşte Tebriz’de Uzun Hasan ile görüştü. Israrına rağmen orada durmayarak Herat’a döndü. Burada Sultan Hüseyin Baykara’nın kendisi için yaptırdığı medresede Arapça, Edebiyat, Hadis ve Tefsir dersleri verdi. 18 Muharrem 898 (9 Kasım 1492) tarihinde Cuma günü vefat etti. Cenazesine Hüseyin Baykara ve Ali Şir Nevâî iştirak ettiler. Şeyh Saadettin Kaşgarî’nin kabrinin yanına defnedildi.
Sultan Fatih’in oğlu II. Bayezid ile Câmî arasında mektuplaşmalar olmuştur. “Silsiletü’z-Zeheb”in III. Kısmını onun adına telif etmiştir. Ölene kadar teliften, eğitim ve öğretimden ayrılmadı. Ona göre en iyi dost kitaptır. Farisî şiirlerin en büyük üstadı sayılır. Başlıca edebî eserleri Farsçadır. Eserleri Türkler arasına yayılmıştır. Türk Edebiyatına büyük etkisi olmuştur.
Molla Câmî’nin Hakikat Anlayışı
Ehl-i Sünnet inanç ve amelini en güzel şekilde yaşayan ve savunan Câmî, itikatta Eş’ârî ve amelde Şafii’yi taklit etmiştir. Şeyhi Saadettin-i Kaşgârî’den irşat icazeti almış olduğu halde Tekke’den ziyade Medrese’yi, Tasavvuf’tan ziyade Hakikati esas almış ve Medrese hocalığını şeyhliğe tercih etmiş bir “Ehl-i Hakikat”tir.
Muhiddin-i Arabî’nin “Vahdetü’l-Vücut” anlayışını ıslah ederek “Tevhid” hakikatini en güzel şekilde izah etmiş, Vahdetü’l-Vücudun tevhitte istiğrak hali olduğunu, esas olanın Tevhid hakikati olduğunu izah etmiştir. Bu vesile ile M. Arabî’nin (ks) “Füsûs-u Hikem” eserini şerhetmiş “Nakşu’l-Füsûs” adıyla özetlemiştir. İbn-i Fârıd’ın kasidesine şerh yazmıştır. Mesnevî’nin ilk iki beytini şerh eden Fahreddin-i Irâkî’nin “Lemaat” isimli eserini “Eşi’atü’l-Lemaat” adıyla şerh etmiş, böylece Doğu ile Batı’nın tasavvuf ve fikrî yapısını cem etmiştir.
Molla Câmî medreselerde ders kitabı olarak okutulan “Molla Camî” eseriyle tanınır. Halbuki o İmam-ı Rabbani gibi ilim ve kültürde önemli yeri olan bir ehl-i ilim ve ehl-i hakikattir. Molla Camî’ye göre insanı ebedî hakikate ulaştıracak olan “Aşk-ı İlâhî”dir. Varlık âlemindeki tüm hareketlilik Aşk-ı İlâhî sayesindedir ve o hakikate “Muhabbet-i İlâhî” ile ulaşılabilir. Ancak bunda ifrata varmak doğru değildir. Bu muhabbet-i ilâhi tüm varlıklara ve tüm eşyaya şamildir. Her şeyde Allah’ın varlık ve birliğinin, muhabbet ve merhamet-i ilahinin delilleri tezahür etmektedir.
Câmî saf zihinleri bulandırmak isteyen sofi kılıklı cahillerden ateşten kaçar gibi kaçmak gerektiğini ifade eder. Bunların tuzağına düşmemek için de eserlerinde tasavvufun pek çok hakikatini ve gerçek sufînin özelliklerini anlatır.
Bediüzzaman Said Nursi ondan şöyle bahseder:
“Fıtratı aşkla yoğrulmuş gibi sermest-i câm-ı aşk olan Mevlânâ Câmî, kesretten vahdete yüzleri çevirmek için, bak, ne güzel söylemiş:
1. Yalnız Biri iste; başkaları istenmeye değmiyor.
2. Biri çağır; başkaları imdada gelmiyor.
3. Biri talep et; başkaları lâyık değiller.
4. Biri gör; başkaları her vakit görünmüyorlar, zevâl perdesinde saklanıyorlar.
5. Biri bil; marifetine yardım etmeyen başka bilmekler faidesizdir.
6. Biri söyle; Ona ait olmayan sözler mâlâyâni sayılabilir.
Evet, Câmi', pek doğru söyledin. Hakikî mahbub, hakikî matlub, hakikî maksud, hakikî mâbud yalnız Odur.
Çünkü bu âlem, bütün mevcudatıyla, muhtelif dilleriyle, ayrı ayrı nağamâtıyla, zikr-i İlâhînin halka-i kübrâsında beraber “Lâ ilâhe illâ hû” der, vahdâniyete şehadet eder. (Sözler, 17. Söz, s.300.)
Eserleri:
Farsça ve Arapça 45 adet eseri bulunan Molla Camînin eserlerinden önemlileri 15 eser olarak burada isimleri verilenlerdir.
1. Manzum olanlar: “Divân-ı Kâmil-i Câmî” isimli eserde toplananlar.
a. Fatihatü’ş-Şebâb
b. Vâsılatü’l-Ikd
c. Hâtümetü’l-Hayat
d. Heft Evreng (Birçok eserini cem eden bir kitaptır.)
2. Mensur Eserleri
a. Nefâhatü’l-Üns : Sufilerin hal tercemelerini muhtevidir.
b. Nakdü’n-Nusûs fi Şerh-i Nakşi’l-Füsûs: Füsâs’un şerhidir.
c. Eşi’atü’l-Lemaat: Fahreddin-i Irakî’nin “Lemaat” şerhidir.
d. Levâih: Tasavvufun hakikatini anlatır.
e. Risâle fi’l-Vücûd: Allah’ın varlık ve birliğini anlatır.
f. Risale-i Tehliliye: Kelime-i Tevhidin anlamını şerh eder.
g. Tefsiru’l-Kur’ân: Fâtiha’dan itibaren 23 ayetin tefsiridir.
h. Şevâhidü’n-Nübüvve: Peygamberimizin (asm) mucizelerini anlatır.
i. Bâhâristân: Sadi-i Şirâzî’nin “Gülistan” eserine naziredir.
j. El-Fevâidü’z-Ziyâiyye: Arapça “Molla Cami” denen “Nahiv” kitabıdır.
k. Risale Der-İlm-i Kâfiye: “Kafiye” isimli “Nahiv” kitabının şerhidir.