
Münafıklar Medine’de ortaya çıkmıştır. Dini menfaat aracı olarak gören, imanı dilinde olup kalbine inmeyenlerin durumunu ve vasıflarını anlatarak samimi müminleri bu vasıflardan korumayı ve şüphe içinde olanların da imanlarının kalbe inmesini amaçlar. Nitekim Peygamberimizin (asm) mucizelerinin ekseri münafıkları şüpheden yakînî imana davet ve kalplerini tatmin etmek içindir.
Medine’de nazil olmuştur ve 11 ayettir.
Münafıklar Medine’de ortaya çıkmıştır. Dini menfaat aracı olarak gören, imanı dilinde olup kalbine inmeyenlerin durumunu ve vasıflarını anlatarak samimi müminleri bu vasıflardan korumayı ve şüphe içinde olanların da imanlarının kalbe inmesini amaçlar. Nitekim Peygamberimizin (asm) mucizelerinin ekseri münafıkları şüpheden yakînî imana davet ve kalplerini tatmin etmek içindir.
Bismillahirrahmanirrahim
Ey Resulüm! Münafıklar sana geldikleri zaman “Biz şahitlik ederiz ki sen gerçekten Allah’ın Resulüsün” derler. Allah biliyor ki sen gerçekten Allah’ın Resulüsün, münafıklar ise yalan söylüyorlar. Çünkü onlar bunu dilleri ile söylüyorlar; ama kalpleri bunu yalanlıyor. İman ise kalben tasdik etmektir.
Onlar yeminlerini kalkan olarak kullanıyorlar. Böylece insanları aldatıp sonra Allah yolundan çevirmeye çalışıyorlar. “Kalplerinde hastalık vardır. Onlar nifaklarında ısrar ederek hatalarını anlayıp tevbe etmedikleri için Allah onların hastalıklarını artırır. (Bakara, 2:10.) Onlar müminler için “Allah onlara bir şey vaat etmiş değildir, dinleri onları aldatmıştır” derler. (Enfal, 8:49; Ahzab, 33:12.) Onlar önce iman etmiş, sonra da inkar etmişlerdir. Bu sebeple Allah onların kalplerini mühürlemiştir. Hakikati görmez ve anlamazlar. Hakkı batıldan ayırıp gerçeği göremezler. Allah böyle hadlerini aşan, inkarcı ve iddiacı olanları doğru yola ulaştırmaz.
Sen onları gördüğün zaman kalıpları ve kıyafetleri hoşuna gider, konuştukları zaman güzel konuşmalarından dolayı onları dinler, sözlerine kulak verirsin. Fakat onlar sanki duvara yaslanmış keresteler gibidirler. Korkaktırlar, her şeyden şüphe ederler ve her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. İşte gerçek düşmanlar onlardır. Onlardan sakının. Allah onları kahretsin. Nasıl da hakikatleri, gerçekleri saptırıp müminleri aldatıyor, hak ve hakikatten uzaklaştırıyorlar!
“Huşub” kelimesi onların içi boş, işe yaramaz kütükler ve boş tenekeler olduğunu ifade eder. Kalpleri hasta ve akıl terazileri bozuk olduğu için her şeyi yanlış tartar ve yanlış yorumlarlar. Şüphe içinde oldukları için de daima korkak ve ürkektirler. İmanın verdiği itminan ve tevekkülden uzaktırlar.
Onlara “Gelin Allah Resulü Allah’ın sizi affetmesi için dua etsin” denildiği zaman bunu kibir ve gururlarına yediremezler de başlarını çevirirler, hatalarını görmezler, yanlışlarını kabul etmezler büyüklük taslayarak uzaklaştıklarını görürsünüz. “Kendilerine Allah’tan korkun!” denildiği zaman enaniyet ve gururları onları günah işlemeye sevk eder. Onların cezası cehennemdir. Orası ne kötü bir yerdir. (Bakara, 2:206.)
Ey Resulüm! Onlar için Allah’tan af dilesen de dilemesen de birdir. Onlar gururlarını yenip, hatalarını anlayıp senden af dilemedikçe Allah onları asla affetmeyecektir. Çünkü Allah inkarda ve fıskta ısrar eden fasık kavimlere hidayet vermez. Fısklarının cezası olarak dalalete atar. Tevbe etmedikleri sürece onlar cehennemin en alt tabakasındadırlar. Ancak tevbe edip ıslah olsalar, halis bir şekilde imana yönelseler, peygambere itaat ederek şükretseler Allah neden onlara azap etsin. Allah iman edip nimetlerine şükredenleri bilir ve mükafatlandırır. (Nisa, 4:145-147; Tevbe, 9:80.)
Onlar kendi aralarında konuşurlar ve “Allah Resulünün yanında bulunan fakirlere bir şeyler vermeyin ki dağılıp gitsinler” derler. Halbuki göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır; fakat münafıklar bunu anlamazlar.
Münafıklar “Yemin olsun, eğer Medine’ye dönersek aziz olanlar zelil olan muhacirleri oradan çıkaracaktır” derler. Böylece devamlı olarak Allah resulünün ve müminlerin mağlup ve perişan olmasını temenni ederler ki kendilerinin haklılıkları ortaya çıksın isterler. Bilmezler ki izzet ve şeref ancak Allah’ın, Resulünün ve müminlerindir. Onlar hem akılsız hem de anlayışsız cahil insanlardır.
Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizleri Allah’ı zikretmekten alıkoymasın. Kim Allah’ın zikrinden uzaklaşırsa çok büyük zarar ve ziyana uğrarlar. Bunun için Allah’ın zikri olan namaz kılmak, Kur’an okumak ve ilim sahibi olmak için gayret içinde olunuz. (Nahl, 16:43-44; Enbiya, 21:7, 24.) Her kim Allah’ın zikrinden yüz çevirir, uzaklaşırsa sıkıntılarla dolu bir hayata mahkum olur, kıyamet günü de kör olarak haşrolunur. (Taha, 20:124.)
“Derdi dünya olanın dünya kadar derdi vardır.” Allah’a tevekkül edenin yardımcısı ve vekili Allah’tır. Allah her canlının rızkını tekeffül etmiştir. Müminler çalışarak ve rızıklarını Allah’tan isteyerek endişesiz ve rahat bir şekilde ibadete yönelsinler. Size rızık olarak verdiklerimizden “Fî Sebîlillah” Allah yolunda infak edin. Ölüm gelip çattığı zaman “Ne olur bir müddet daha bana mühlet ver ki, ibadet ve sadaka ile salihlerden olayım” demenizin bir faydası olmaz.
Allah için yapacağınız her harcama, yapacağınız en küçük yardımlar Allah katında büyük bir mükafata sebeptir. Allah’ın sizin malınıza ihtiyacı yoktur; ancak sizin ihlasınızı ve samimiyetinizi göstermeniz sizi Allah katında değerli kılar. (Bakara, 2:215, 267; Tevbe, 9:34.)
Şunu iyi bilmelisiniz ki, her ümmetin ve her canlının takdir edilmiş eceli vardır. Ölüm gelip çattığı zaman Allah kimseye fazla süre tanımaz. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır. Her insan ölüm anında pişmanlık duyar ve Rabbinden kendisine mühlet vermesini ister; ama artık iş işten geçmiştir. Ecelleri gelene artık mühlet verilmez. (A’raf, 7:34.)