Peygamberimiz (asm) “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyurur. Güzel ahlak ise “Doğruluk, güvenilir ve emin olmak, akıllı ve zeki olmak, günahtan sakınmak ve dini doğru öğrenip tebliğ etmektir.” Bunlar ise peygamber sıfatıdır. Bu sıfatlara sahip olan insan mükemmel insandır.
1. Risale-i Nur “Müspet iman hizmeti” yapar. Müspet, menfiliklerle uğraşmamaktır.
2. Risale-i Nurlar Kur’an-ı Kerimin hakiki bir tefsiri olup ayatının nücumundan mülhemdir. İlham ve sünuhat eseridir.
3. Risale-i Nurun metinlerine ve diline sadakat gerekir. Şerhler metinleri geçiyorsa orada zaman geriye doğru işliyor demektir.
4. Risale-i Nurlar bize “Doğru İslamiyet’i” ders veriyor. Bizim de “İslamiyet’e layık doğruluğu” göstermemiz gerekir. İslam ahlakını yaşamalıyız.
5. Peygamberimiz (asm) “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyurur. Güzel ahlak ise “Doğruluk, güvenilir ve emin olmak, akıllı ve zeki olmak, günahtan sakınmak ve dini doğru öğrenip tebliğ etmektir.” Bunlar ise peygamber sıfatıdır. Bu sıfatlara sahip olan insan mükemmel insandır.
6. Toplumda züht ve takva olmazsa idareciler hak ve adaleti sağlayamazlar. (S. Demirel)
7. Dinimiz nezaket ve nezafet dinidir. Temizlik imanın yarısıdır.
8. En büyük sermaye akıl ve zamandır.
9. Nur Talebelerinin vazifesi fenni “Maarif-i İlâhî” felsefeyi “Hikmet-i Rabbaniye” yapmaya çalışmaktır. (M. Kutlular)
10. İhlas, şahs-ı manevi havuzunda erimektir. Bu da “Haklı Şura” ile olur. Haklı şura ihlas ve tesanüdü netice verir.
11. İttihat cehl ile olmaz. İttihat imtizaç-ı efkârdır. O da marifetin şuâ-ı elektirikiyle olur.
12. İhlas en büyük güç ve kuvvettir.
13. “Tercihat ve tatbkattır ki istişareye ihtiyaç gösterir. İstişarenin amacı “tercihat ve tatbikatı” sağlamaktır. O da “Mesailerin tanzimi, emniyetin tesisi ve teavünün teshili” içindir. O da ihtisasa değer vermek ve işi ehline vermek içindir.
14. Yanlışlık tatbik-i nazariyat ve muktezay-ı hali bilmemekten çıkar.
15. İbadet; acz, fakr, naks ve kusurunu bilmek, istiğfar ile bir hami-i meçhulüne iltica etmek demektir. Risale-i Nurun mesleği “Acz, Fakr, Şefkat ve Tefekkür”dür. Bunu da “Acz-i mutlak, şevk-i mutlak, şükr-ü mutlak” ile yapmaya çalışır.
16. Nur Talebesi pısırık ve tembel olmaz. Pısırık ve tembel insanlardan bir hayır gelmez. Nur Talebesi akıllı ve uyanık olmalıdır. “Teşebbüs-ü şahsî” ile hizmeti bizatihi yapar, başkasından beklemez.
17. Cemaatte vahid-i sahih olmazsa cem ve zam kesir darbı gibi küçültür. Çoğaldıkça değersiz ve kıymetsiz olur. Şahs-ı manevi de haklılıkta ve üç elifin 111 olması misali vahid-i sahihlikte, uhuvvet ve tesanüdde olur.
18. Risale-i Nur Cadde-i Kübray-ı Kur’âniye olan “Sahabe Mesleğini” açmış ve “Asr-ı Saadeti” örnek almıştır. Bediüzzaman dersini doğrudan Kur’ân’dan ve Resulullah’tan (asm) almış ve bizlere sunmuştur. Bu sebeple “Zaman tarikat zamanı değildir.” Risale-i Nurda tarikatta gibi “peder-evlat” münasebeti yoktur, “Uhuvvet-i İslamiye” esastır.
19. Risale-i Nur teraküm eden bin yıllık tahribatı tamir etmektedir. Bu sebeple Risale-i Nurlar geçmiş zaman ulemasının fikirleri ile, medresenin tarzı ile ve ehl-i tarikin usulleri ile anlamaya çalışmak Risale-i Nurun sahabeden, hususan Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hüseyin’den (r.a. ecmain) aldığı meslek ve meşrebi tahrip eder, Hz. İmam Cafer-i Sadık ve Zeynel-Abidin (ra) takip ettiği “Ehl-i Beyt” meşrebini bozar.
20. Yeni yemekler yeni kaplara konduğu gibi Bediüzzaman’ın Kur’ân ve Sünnetten; Sahabeden ve Ehl-i Beytten aldığı bu mesleği de yeni adamlar sahiplenecektir. Risale-i Nurun meslek ve meşrebini ehl-i medrese ve tekke geleneğinden gelenler anlayamazlar.
21. Risale-i Nur’un davası “İman davasıdır.” İman davasının hassası ise “Hürriyettir.” Hürriyet siyasi bir kavramdır. Bu sebeple Risale-i Nurun iman davası “İman, Hürriyet, Cihad, Siyaset” olmak üzere hayatın bütün yönlerini kapsamaktadır. Hiçbirini ihmal etmez. Hürriyet-i şer’iyeye ahrarlar sahip oldukları için Nur Talebeleri Ahrar ve Demokratlarla müttefiktirler.
22. Hürriyet imanın hassası, Allah’ın insanlığa en büyük ihsanı, akıl ve hür iradenin işlemesine ve insanlığın mahiyetinin ortaya çıkmasına sebeptir. Bunun için “İman Davası” hürriyet içinde inkişaf eder. Her nevi terakkiyi engelleyen istibdattır. Bu sebeple Risale-i Nur hürriyeti esas alır ve istibdadın her nevine kimden gelirse gelsin karşı çıkar. Hürriyetçilerle beraberdir. Zira hürriyet iyiyi yapmak içindir. İstibdad iyiyi yapmaya engeldir.
23. Nur Talebesi daima “Çözüm odaklıdır.” Hiçbir zaman “Sorunun bir parçası” olmaz. Çözümün parçası olmayan sorunun bir parçası olur. Ortada duramaz. Ortada duran hak ve hakikate, hürriyet ve adalete destek olmayan istibdat ve zulme bilmeyerek yardım etmiş olur.
24. Nur Talebesi %80 iş ve hizmet odaklıdır, %20 problem çözer. Bir yerde %80 Problem varsa orada hizmet olmaz ve gelişme sağlanamaz. Nur talebesi işi ve hizmeti konuşur kişiyi konuşmaz.
25. Nur Talebesinin hedefinde dünya değil, ahiret vardır. İşini, hizmetini ve ibadetini ahiret için ve Allah için yapar. Dünyevi bir beklenti içinde değildir. Bu sebeple dünyada başına ne gelirse gelsin önem vermez, sabırla şükreder; hizmetine devam eder. Olumsuzluklara değer vermez.
26. Nur Talebesi salahatle mahareti birleştirir; ancak “daire-i itikat ile daire-i muamelatı” birbirine karıştırmaz. Ehl-i Sünnetin “Amel imandan bir cüz değildir” prensibini bu şekilde anlar. Ehl-i imanın günahlarına ve hatalarına böyle bakar, uhuvvet ve muhabbetini devam ettirir; onları küfür ve dalaletle itham etmez.
27. Nur talebesi hayat boyu talebedir. Beşikten mezara öğrenmeye çalışır. Peygamberimizin (asm) “Kişi öğrendiği müddetçe alimdir; biliyorum derse cahildir” hadisini rehber edinir. Bu sebeple daima ehl-i tahkiktir. Araştırmadan kesin bilmeden hüküm vermez.
28. Nur Talebesi başkasının dinde lakaytlığı ile meşgul olmaz. Kendisi azimetle amel eder, ancak ehl-i imanın ruhsatla amel etmesine karışmaz. Allah azimetle amelden razı olduğu gibi ruhsatla yapılan amelden de razıdır.
29. Risale-i Nur Talebesi Ayet, Hadis ve Risale-i Nurdaki hakikatleri ve nassları istişare konusu yapmaz. Zira bunlar amel edilmesi gereken hususlardır. Ancak hakkında nass olmayan konularda maslahat için, tatbikat ve tercihat için, iş bölümü ve ihtisaslaşmayı sağlamak, işi ve hizmeti geliştirmek için istişare ile hareket eder.
30. Allah dünyada başarıyı imana bağlamamış, çalışmaya ve gayrete bağlamıştır. Sonuçta yapan ve yaratan Allah’tır. Rızkı, şifayı, hidayeti ve başarıyı veren Allah’tır. Ancak bunu kulunun istemesi, çalışması, gayret etmesi, sabırla mücadele etmesi ve sonuna kadar direnmesi ile verir. Bu sebeple Nur Talebesi başarıyı Allah’tan bilir, ancak bunu hak etmek için sabırla, sebatla ve taviz vermeden azimle çalışır.
31. Risale-i Nur talebesi kemiyete ehemmiyet vermez, keyfiyete ve kaliteye değer verir. Keyfiyet ve kalitenin önemini bilir. Bazen olur ki bir kişi bine bedeldir.
32. Risale-i Nur talebesi toplumun liderleridir. Risale-i Nurları okuyarak etkilenen ve ilim sahibi olan başkasından etkilenmez. İlim etkilenmemek içindir. Risale-i Nurlardan “Hakikat ilmini” ders alan bir Nur Talebesi ne siyasilerden ve ne de içtimaiyatçılardan etkilenmez. Daima etkindir, etkileyicidir. Herkes Nur Talebelerinden bir şeyler öğrenir, etkilenir ve Nur Talebelerine hayranlık duyar ve ilminden istifade eder. Zira o Risale-i Nurlar ile Kur’an’dan hakikat dersini almıştır.
33. Nur Talebesi ilgilidir. İlgili olan bilgili olur. Dünyadaki ve ülkedeki siyasi ve içtimai hadiseleri takip eder ve onların Risale-i Nurun gözü ile tahlil eder. Böylece istikbale ve siyasete ait sağlıklı ve doğru yorumlar ortaya koyar, ehl-i imana ve ehl-i siyasete yol ve yöntem gösterir, istikamet verir. Böylece ülkeye, devlete ve millete faydalı fikirler üretir. Toplum bugün takdir etmezse, yarın takdir eder. Zira Nur Talebesi Risale-i Nurdan aldığı fikirlerle uzak görüşlü ve istikametli fikirlidir.
34. Nur Talebesi “Deniz Feneri” ve “Kutup Yıldızı” gibidir. Karanlıkta kalan gemilere ve yolculara yol gösterir ve istikamet tayin eder; gemi gibi rüzgâr nereden eserse o tarafa meyletmez. Yerinde sabit-kademdir, ama herkesi etrafında toplamaya muvaffak olur.
35. Nur Talebesi Risale-i Nurları okuyarak amel etmeye çalışır. Kendi düşüncelerini, ideolojik ve şahsi fikirlerini terk ederek Risale-i Nurun, Kur’an hakikatlerinin boyası ile boyanır. Onunla amel eder. İlim amel etmek içindir. Amel edilmeyen ilim kişiye vebal getirir, ahirette aleyhine şahitlik yapar. Yüce Allah “Siz kendinizi değiştirmezseniz Allah zorla sizleri değiştirip iyiye yönlendirmez” buyurur. Bu sebepler iyi olmak için Nur Talebesi Risale-i Nurlar ile kendisini test edip Risale-i Nurlara uymayan düşüncelerini kafasından siler, yeni adam olur. Risale-i nurları kendisine alet etmeye ve ondaki hakikatleri istismar edip yorumlayarak kendisini haklı çıkarmaya çalışarak enaniyetini güçlendirme yoluna gitmez.
36. Nur Talebesi dindardır. Dindarlık iddia değildir; kalbindeki Allah korkusudur. Nur Talebesi Allah’tan korkar ve Allah’a hesap verme korkusu ile kesin bilmediği konularda ahkam kesmez. Kimseyi suçlamaz ve kimse hakkında su-i zanda bulunmaz; ancak elindeki delillerle başkalarının yanlışlarını Allah için gösterir. İddia etmez; ispat eder. Hak ve hakikati kabul etmeyenle mücadele etmez. Onu Allah’a havale eder.
37. İlmin amacı kalplerde Allah korkusu meydana getirmektir. Allah korkusu vermeyen ve kişiyi Allah’a yaklaştırmayan ilim zararlıdır ve ancak kişinin Allah’tan uzaklığını artırır. Peygamberimiz (asm) “Fayda vermeyen böyle bir ilimden Allah’a sığınırım” buyurur. Bu ilim Tefsir ve Hadis ilmi de olsa faydasızdır.
38. Nur Talebesinin sohbet usulü “Kavl-i Leyyin”dir. İlmin süsü hilimdir, yumuşak ve tatlı üsluptur. “Uslub-u beyan aynıyla insandır.” Kalpler kalple alınır. Fırtınaya karşı herkes kapısını ve bacasını kapatır. Ancak bazıları vardır ki kötü niyetlidir, sizin yumuşaklığınızı istismar ederek fesadına alet etmek ister. Onlara karşı kavl-i leyyin değil sert ve kesin bir uslup gerekir. Aksi taktide size kene gibi yapışır, hizmetinize zarar verir, fesat çıkarır, kanınızı emer. Bunlara yumuşak söz fayda vermez. Bu durumda sertlik göstermek “muktezay-ı hale mutabakattır ve balagattır.” Müspet hareket gerekirse böylelerine hakaret ederek yanından kovmaktır.
39. Peygamberimiz (asm) Mekke’den Medine’ye hicret ettiği zaman Cuma namazı farz kılındı. Peygamberimiz (asm) ilk okuduğu Cuma Hutbesinde şöyle buyurdular: “Ey Nâs! Her şeyden önce nefsiniz için hazırlık yapınız. Siz ne yaparsanız Allah katında onu bulursunuz. Her şey son bulacak ve nihayet Allah’ın huzurunda toplanacaksınız. Arada hiçbir tercüman olmadan Allah Teâla kuluna soracak: “Ey kulum! Benim için ne getirdin?” diyecek…” (Buhari, Tevhid, 36.)
40. Üstadımın üstadı olan İmam-ı Rabbani Müceddid-i Elf-i Sani der ki: “Vakit çok kıymetlidir, kıymetli şeylere harcanmalıdır. Amellerin en değerlisi Allah’a hizmet etmektir. Allah’ın adını anmak ve onu kullarına sevdirmektir. Ölmek felaket değildir; asıl felaket ölümden sonrası için çalışmamaktır. Dünya için ahireti feda etmek, insana yardım için, idarecilere yaranmak için Allah’tan yüz çevirmek en büyük ahmaklıktır. Nefse günahtan kaçınmak ve Allah’a itaat etmek çok ağır gelir. Bu sebeple günahtan kaçınmak farzları yapmaktan daha sevaplıdır.”