M. Ali KAYA
BEDİÜZZAMAN DEMOKRATLARA DESTEK OLUYOR
M. ALİ KAYA

1923’ten sonra Cumhuriyetle beraber M. Kemal Paşa’nın Cumhurbaşkanlığı ve CHP Genel Başkanlığı ile başlayan baskıcı CHP dönemi 1938’de ölümünden sonra İsmet İnönü’nün diktatörlüğü ile devam etti. O günlerde Bediüzzaman talebelerine şunu yazdı:
“Bu kışta bana verilen sıkıntıların sebebi; Selaniklilerin istibdad-ı mutlakları Serbest Fıkralarla kırılmasına yardımım olmasın diye beni herkesten tecrit ettiler” (Emirdağ Lahika, 203.) demektedir. Bediüzzaman kendisine yapılan bu baskılardan dolayı CHP Genel Sekreteri Hilmi Uran’a bir mektup yazar ve bunu basına da göndererek ilan eder. Şöyle der:
“Size karşı elbette çok cihetlerde dahilî ve haricî muarızlar var. Ben dünya ve siyasetin haline bakmadığım için bilemiyorum. Fakat beni bu senede çok sıkıştırdıkları için mecburiyetle sebebine baktım ki, size karşı bir muarız çıkmış. Eğer o muarız mükemmel bir reis bulup hakaik-i imaniye namına çıksaydı, birden sizi mağlûp ederdi. Çünkü bu milletin yüzde doksanı, bin seneden beri an'ane-i İslâmiye ile, ruh ve kalble bağlanmış. Zahiren muhalif, fıtratındaki emre itaat cihetiyle serfürû etse de kalben bağlanmaz. Hem, bir Müslüman, başka milletler gibi değil. Eğer dinini bıraksa anarşist olur, hiçbir kayıt altında kalamaz; istibdad-ı mutlaktan, rüşvet-i mutlakadan başka hiçbir terbiye ve tedbirle idare edilmez. Bu hakikatin çok hüccetleri, çok misalleri var. Kısa kesip sizin zekâvetinize havale ediyorum.
Bu asrın Kur'ân'a şiddet-i ihtiyacını hissetmekte İsveç, Norveç, Finlandiya'dan geri kalmamak size elzemdir. Belki onlara ve onlar gibilere rehber olmak vazifenizdir. Siz, şimdiye kadar gelen inkılâp kusurlarını üç dört adamlara verip şimdiye kadar umumî harp ve sair inkılâpların icbarıyla yapılan tahribatları - hususan an'ane-i dîniye hakkında - tamire çalışsanız, hem size istikbalde çok büyük bir şeref ve âhirette büyük kusuratlarınıza kefaret olup, hem vatan ve millet hakkında menfaatli hizmet ederek milliyetperver, hamiyetperver namına müstahak olursunuz.” (Emirdağ Lahikası, 282.)
Nur Talebeleri Serbest Fırka’ya destek olmamaları için Bediüzzaman talebelerini ikaz eder ve şöyle der: “Kahraman Burhan’ın Serbest Fırkasının reisine verdiği cevap güzeldir. Evet, Nurcular, siyasetlerle alâkaları olmaz. Yalnız iman hakikatleriyle bütün hayatları bağlıdır. Şimdiye kadar gizli komiteden, siyaseti dinsizliğe ve zındıkaya âlet edenler, istibdad-ı mutlakla Nurcuları ezdiler. İnşallah, bir sebep çıkar[1] o istibdadı kıracak, mâsum ve mazlum Nurcuları kurtaracak. Fakat çok dikkat ve ihtiyat lâzımdır. Risale-i Nur, dünyada her cereyanın fevkinde bulunması ve umumun malı olması cihetiyle, bir tarafa tâbi ve dahil olmaz. Belki mütecaviz dinsizlere karşı haklı tarafa yardımcı olur ve dost olur ve ihtiyat kuvveti hükmünde onlara bir nokta-i istinat olur. Fakat siyaset hesabına değil, belki Nur’ların intişarı ve maslahatı hesabına, bazı kardeşler, Nurlar namına değil, belki kendi şahısları namına girebilir. Hususan, mübarek Isparta’nın şimdiye kadar Nurlar medresesi olması ve muarızların dahi ona çok ilişmemesi noktasında, dahilde tarafgirane vaziyet almamak, muterizlerin nedametine ve hakikate dönmelerine bir vesile olabilir. Siz daha iyi bilirsiniz.” (Emirdağ Lahikası, 1:157.)
Ferdî olarak siyaset yapmanın bir mahzuru yok, ancak Nurculuk adına siyasete girmeye Bediüzzaman izin vermemektedir. Nur talebeleri haksızlara ve haksızlığa, dini siyasete alet edenlere, siyaseti dinsizliğe alet edenlere, ırkçılık adına siyaset yapanlara taraftar olmaz, haklı tarafa yardımcı olur. Siyaseten haklı durumda olan, ırkçı ve ideolojik siyaset yapmayan ve millete hizmeti esas alan demokratlardır.
1946’da DP kurulduğu zaman Bediüzzaman Emirdağ’ında sürgünde bulunuyordu. Emirdağ’da DP’nin teşkilatı yoktu. Bediüzzaman’ın tasvibi ile Ceylan Çalışkan’ın amcası Abdullah Çalışkan DP’ye üye oldu. CHP’liler Bediüzzaman’a baskı yaptı. (Emirdağ Lahikası, 173.) 1950’de Bediüzzaman “Manen ve maddeten Demokrat Partiye yardım için talebelerini hafifçe teşvik etti." (Emirdağ Lahikası, 385.) Daha sonra DP teşkilatını kurmak için talebesi Hamza Emek'i teşvik eder.
14 Mayıs 1950 seçimlerine gidilirken Bediüzzaman talebelerine yazdığı mektubunda şöyle diyordu: “Otuz seneden beri siyaseti bırakıp havadislerini merak etmediğim halde, mu'cizatlı Kur'ân'ımızı iki buçuk sene müsadere edip bize vermemekle beraber, dünyada emsali vuku bulmamış bir tarzda Afyon Mahkemesi bizi tâzip ve kitaplarımızın neşrine mâni olmak cihetiyle, ziyade beni incitti. Ben de, beş on günde iki üç defa siyaset dünyasına baktım, acip bir hal gördüm. Mükâfatımda dediğim gibi istibdad-ı mutlak ve rüşvet-i mutlaka ile hareket eden bir cereyan-ı zındıka masonluk, komünistlik hesabına bizi böyle işkencelerle ezmeye çalışmış. Şimdi o kuvveti kıracak başka bir cereyan bu vatanda tezahüre başladığını gördüm. Fazla bakmak mesleğimce iznim olmadığından daha bakmadım.” (Emirdağ Lahikası, 377.)
1950’de iktidara gelen DP’nin Genel Başkanı Celal Bayar Cumhurbaşkanlığı makamına çıkınca DP Genel Başkanlığı görevini bıraktı. DP Cumhurbaşkanlığı ile Parti başkanlığını birbirinden ayırmayı vaat etmişti. Bunun için DP Genel Başkanlığına Adnan Menderes seçildi ve kendisine Başbakanlık görevi verildi. Bunun üzerine Bediüzzaman Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a bir tebrik telgrafı gönderdi: “Zâtınızı tebrik ederiz. Cenab-ı Hak sizi İslamiyet ve vatan ve millet hizmetinde muvaffak eylesin” dedi. (Emirdağ Lahikası, 378.)
DP ilk icraat olarak Ezanı aslına çevirdi ve ibadet dili olan Arapça okutmaya başladı. Bediüzzaman buna çok sevindi ve bir mektup yazdı. “Benim son hayatımı Isparta havâlisinde geçirmek büyük bir arzumdur. Ve Nur Efesinin dediği gibi demiştim: ‘Isparta, taşıyla toprağıyla benim için mübarektir.’ Hattâ yirmi beş seneden beri beni işkence ile tâzip eden eski hükûmete kalben ne vakit hiddet etmişsem, hiçbir zaman Isparta hükûmetine hiddet etmeyip, o mübarek vatandaki hükûmetin hatırı için ötekileri de unutuyordum. Hususan oradaki eski tahribatı tamirata başlayan hakikî vatanperverler olan Demokrat namında hamiyetli Ahrarlar, yani hürriyetperverler, Nur ve Nurcuları takdir etmelerine çok minnettarım. Onların muvaffakiyetine çok dua ediyorum. İnşaallah, o Ahrarlar istibdad-ı mutlakı kaldırıp tam bir hürriyet-i şer'iyeye vesile olacaklar.” (Emirdağ Lahikası, s.382.)
Bediüzzaman DP’yi destekleme yanında başına gelecek olan tehlikeleri de onlara hatırlatır. CHP’lilerin dindarları kullanarak dini siyasete edecek partileri kurdurmalarına yardımcı olup DP’yi bölmek istediğini, Ahrar ve Demokratları kendilerinden daha dinsiz göstererek dindarları DP’den soğutmak istedikleri ve DP’yi tahribata sevk etmeleri, ıkçıları elde ederek darbeye teşebbüs edeceklerini hatırlatır ve DP’lileri ikaz eder ve DP’ye “Doğru yoldan ayrılmamalarını” tavsiye eder. (Tarihçe-i Hayat, s.657-658.)
Bediüzzaman’ın vefatından sonra da Nur Talebeleri demokratların devamı olan AP’ye, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra da BTP’ye DYP’ye destek olarak “Nokta-i İstinat” olmaya devam etmişler ve siyasi çizgide bir kırıklık göstermemişlerdir. Günümüzde de DP’nin mirasçısı ve devamı olan Demokrat Parti’ye destek olmaya devam etmektedirler.
[1] Haşiye: Demokrat çıktı, bir derece kırdı.