M. Ali KAYA
CEMAAT VE TARİKATLAR
Güncelleme tarihi: 20 Mar 2021
M. Ali KAYA

Bizler cemaat ve tarikatlara karşı değiliz. Onları toplumda sivil toplumun bir gereği olarak kabul ederiz ve faaliyetlerine karışmayız. Onları eleştirmek veya desteklemek gibi bir durumumuz da olmaz; zira biz Nur Talebeleri zaten bir cemaatiz ve bizim “İman ve Kur’an Davası”nın yılmaz savunucusuyuz.
Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi hazretleri bize verdiği İhlas dersinde şöyle der: “Müspet hareket etmek, yani kendi mesleğinin muhabbeti ile hareket etmek. Başka mesleklerin adaveti ve başkalarının tenkisi, onun fikrine ve ilmine müdahale etmesin, onlarla meşgul olmasın.” (İhlas Risalesi, 2017, s.22.)
Bizim kendi davamızı savunmak gibi kutsi bir görevimiz var. Bediüzzaman bu zamanın imansızlıktan ve nifaktan kaynaklanan dinsizlik cereyanı ile mücadele etmemizi istiyor. Bu sebeple Nur Talebesinin yegâne işi, birinci görevi Risale-i Nur’u okumak, anlamak, yaşamak ve yaymaktır. “Bütün kuvvetimizle nura sarılmaya mecburuz.” (Lem’alar, 1999, s. 96.) “İki elimiz var. Eğer yüz elimiz de olsa, ancak nura kâfi gelir.” (Lem’alar, s. 107.) “Risale-i Nur, kendi sadık ve sebatkâr şakirtlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar neticeye mukabil fiyat olarak, o şakirtlerden tam ve halis bir sadakat ve daimî ve sarsılmaz bir sebat ister.” (Kastamonu Lahikası, s. 88.)
Herkes kendi davasını savunmalıdır. Davasını savunmayanların davalarını savunmak bizim işimiz olmadığını Bediüzzaman şöyle ifade eder: “Ey kardeşlerim!.. Bize tecavüz eden hadsizdirler. Mesleklerinde, elbette çok mühim ve bizim de malımız hakikatler var. O hakikatlerin intişarına bize ihtiyaçları yoktur. Binler o şeyleri okur, neşreder adamları var. Biz onların yardımlarına koşmamızla, omuzumuzdaki çok ehemmiyetli vazife zedelenir ve muhafazası lâzım olan ve birer taifeye mahsus bir kısım esaslar ve âli hakikatler kaybolmasına vesile olur. (Bediüzzaman, Kastamonu Lahikası, s. 52-53.)
Biz Üstadımızdan aldığımız bu derslerle diğer cemaat ve tarikatlerin hizmetlerine karışmayız, ancak onların Risale-i Nurları okuyarak imanlarını güçlendirmelerini ve İman ve Kur’an davasında ehl-i dalalet ve küfre karşı Risale-i Nur hakikatleri ile ortak mücadele etmelerini, ehl-i dalaletin oyunlarına gelmemelerini konusunda aynı amaca hizmet etmelerini umarız ve bekleriz.
Ayrıca Üstadımız biz Nur Talebelerini siyasete bulaşmış siyasetli cemaatlerden uzak durmamızı da istemiştir. (Beyanat ve Tenvirler, s. 305; Emirdağ Lahikası, s. 82, 545.) Onlarla istişare edin ve ortak hizmetler yapın da dememiştir. Çünkü onlar bu durumu istismar eder, kendi amaçlarına ve siyasetlerine alet ederler. Onlara alet olmamak için “Sizin hizmetiniz size, bizim hizmetimiz de bize” diye karışmamamız gerekir. Nitekim, Üstadımız kendisi de hiçbir dini cemaatle ve tarikatle istişare etmemiş ve onlarla ortak hizmetlere talip olmamıştır.
Daha sonra Zübeyir abi de Kutlular abi de hiçbir tarikat ve cemaatle istişare edelim dememiştir. Kutlular abi cemaatlerle ortak beraber yapılacak hiçbir faaliyete onay vermezdi. Çünkü hiçbir faydası olmaz. Zaten Üstadımız “Zaman tarikat zamanı değil” buyurmuş. Onlarla ortak hizmet yapılamaz; istişare de yapılamaz. Zira onlar ittifaktan anlamaz; “bize iltihak edin, yoksa yanlış yoldasınız” derler.
Bu sebeple vazifemiz Bediüzzaman’ın “İhlas Risalesinde” ve Lahikalarda bize tavsiye ettiği şekilde Risale-i Nurları esas alıp cemaat ve tarikatlara bulaşmadan kendi hizmetimizi yapalım. Başkalarının tenkidi de hizmeti de bizi ilgilendirmemeli. Onlara bakarak kendi hizmetimizi aksatmayalım.
Sonuç olarak biz diğer kitaplara ve tefsirlere karşı değiliz. Bizler ancak bu zamanın küfürden ve nifaktan kaynaklanan dehşetli dinsizlik cereyanlarına karşı imansızlık hastalığının ilacının Kur’an-ı Kerimden çıkan Risale-i Nurları okumak ve okutmak olduğunun bilinci ile hareket ediyoruz. Bizler ehl-i imanın inanç ve itikadını, iman ve Kur’an hakikalerini ehl-i dalalet ve ilhada karşı müdafaa ediyoruz, onların bize yardımcı olmaları gerekir. “Madem onlar divanelikleriyle bizim muazzam meselelerimize tenezzül edip karışmıyorlar; biz neden kutsî vazifemizin zararına onların küçük meselelerini merakla takip ediyoruz?” (Tarihçe-i Hayat, s. 731; Emirdağ Lâhikası, s. 90.)
Üstadımızın hocalara ve ehl-i tarike bu konuda birde çağrısı var. Üstadımız diyor ki: "Risale -i Nur dairesinin yakınında bulunan ehl-i ilim ve ehl-i tarikat ve sofimeşrep zatlar, onun cereyanına girmek ve ilim ve tarikattan gelen eski sermayeleriyle ona kuvvet vermek ve genişlemesine çalışmak ve şakirtlerini teşvik etmek ve bir buz parçası olan enaniyetini tam bir havuzu kazanmak için o dairedeki ab-ı hayat havuzuna atıp eritmek gerektir ve elzemdir. Yoksa, Risale-i Nur'a rakibane başka bir çığır açmakla hem o zarar eder hem bu müstakim ve metin Cadde-i Kur'aniyeye bilmeyerek zarar verir. ZINDIKAYA bir nevi yardım olur." (Kastamonu L. 78. Mektup, s,163.)