top of page
  • Yazarın fotoğrafıM. Ali KAYA

DÜŞÜNME NEDİR?

Güncelleme tarihi: 5 Mar 2022

M. ALİ KAYA

“Düşünüyorum, o halde varım.” (Descartes)


Düşünce Nedir? Düşünce, dış dünyanın insan zihnine yansımasıdır. Zihin algılanarak zihne gelen verileri beyinde analiz ve sentez yaparak, diğer bilgilerle karşılaştırarak, tecrübeyi de işin içine katarak yeni bilgilere ve yeni sonuçlara ulaşma etkinliğidir. Descartes ‘Düşünüyorum öyleyse varım der’. Aristoteles’e göre insanı hayvandan ayıran esas düşüncedir. Kant’a göre düşünmek yargılamaktır.


Var olan düşünceyi kullanarak kendisine ve çevresine yön verebilmeye de düşünce gücü denir. İnsanın diğer canlılardan ayıran özelliği düşünmesidir. Bu sebeple mantıkta insan “düşünen ve konuşan varlık” olarak tanımlanır.


Sistematik düşünceyi ortaya koyan Sokrates ve Platon olmuştur. Bunun için Sokrates’e “felsefenin babası” unvanı verilmiştir. Düşünme, fikir üretme ile sonuçlanan zihnî bir süreçtir. İnsan çabasının belirli bir amaca ve sonuca doğru yönlendirilmesini sağlar. Yeterince bilgi toplamadan yanlış kararlar vermek yerine, düzen ve sistem içerisinde toplanan bilgiler yardımıyla kararlarına yön vermesidir düşünce. Böylece insanın kötü kararlar sonucu ortaya çıkacak davranışlarının esiri olmasını önler. Karşılaşılan güçlükleri ve problemleri önceden fark ederek, onlara karşı hazırlıklı olunması için önemli rol oynar. Basit veya karmaşık her işte doğru davranışı gösterebilme ve ileri görüşlülük, ancak geliştirilmiş bir düşünme becerisi ile sağlanır.


Düşünme sonucu meydana gelen fikirleri aktarmak için kullanılan temel araç dildir. Dilin dışında görüntüler, sesler, mimikler ya da beden hareketleri ile de düşünce ifade edilebilir. Bilgi toplamak, incelemek, analiz etmek, karar vermek ve problemi çözmek gibi beceriler analitik düşünme için gereken özelliklerdir. Bu özelliklerle insan güç kazanır.


1. Edward de Bono Tekniği İle Düşünme

Edward de Bono derin analizler yapabilmek ve olayları farklı açılardan görebilmeyi sağlayacak olan bir düşünce tekniği geliştirmiştir. Bu tekniği uygulayan insanlar farklı bakış açılarını keşfetme, daha iyi akıl yürütme, özgün ve düşünceli olmak gibi beceriler kazanarak daha iyi kararlar verebilmektedir. Aynı zamanda insan ilişkilerini de geliştirerek daha verimli bireyler haline gelmektedirler. Buna “Altı Şapka Düşünce Tekniği” denilmiştir.


Beyaz Şapka: Tamamen objektif düşünmektir. Ön yargı barındırmayan bir bakış açısıyla gerçeklerin analiz edilmesidir. Yoruma kapalıdır. Böyle birisi sadece objektif olarak somut gerçekler üzerinden değerlendirme yapar.


Siyah Şapka: Belirli olaylarda nelerin yanlış gidebileceği ve istenilen şekilde sonuçlanamayacağı nedenleri ile görülür. Mantık çerçevesinde negatif durumların analiz edilebilmesi için kullanılır. İnsanın eleştirel olmasını ve olayların olumsuz taraflarını düşünebilmesini sağlar. Geçmiş tecrübeleri referans alarak, eski hataların tekrarlanmaması ve yeni deneyimler elde edilmesini amaçlar.


Yeşil Şapka: Yeni düşünceler üretme ve özgünlüğün kullanılması sağlanır. Böylece imkânsız denilene ulaşmak için sınırların aşılması beklenir. Sonuca ulaşmak için yeni alternatifler, yeni yollar arayarak yenilikçi çözümlerin bulunması amaçlanmaktadır.

Kırmızı Şapka: Duyguları ifade eder. Beyaz şapkanın tersine insanın öznel duygularını kullanmasını amaçlar. Bilgileri değerlendirirken ve düşünme eylemini gerçekleştirirken sezgilerin kullanılmasını ve heyecan duyulan konuların ifade edilmesini sağlar.


Sarı Şapka: Mantıklı bir şekilde bakarak olayların pozitif yönlerini görmeye yarayan şapkadır. Yapıcı ve iyimser bir yaklaşım biçiminin sergilenmesini sağlar. Böylece diğer insanların ihtimal vermedikleri sonuç ihtimallerini görerek olumlu değerlendirmeler yapılabilir.


Mavi Şapka: Bu tüm sürecin kontrol edilmesini ifade eder. Dengeyi ve iradeyi temsil eder. Teknik uygulanırken mavi şapka başta ve sonda olmak üzere iki kere kullanılmaktadır. En başta kullanılacak düzenin kurulmasında, en sonda ise nihai kararın verilmesinde kullanılmaktadır. Planlanmış düşünme eylemini temsil ederek rehber görevi görmektedir.


2. Hipotetik Düşünme

Hipotetik düşünme yönteminde problemlerle ilgili sadece kabul edilmiş somut çözüm yollarının değil, farklı çözüm yollarının da geliştirilerek kullanılması amaçlanır. Şartlı bir düşünme sürecinin ortaya çıkardığı problemlerin çözümünde etkin rol oynar. Olması muhtemel olaylar ile ilgili yeni hipotezler üreterek bunların sınanması sürecini işletir.


Meselâ, eğer Türkiye Cumhuriyeti İkinci Dünya Savaşı’na katılmış olsaydı bu durumun Türk halkı üzerinde etkileri neler olurdu şeklinde bir soru sorularak, bu soru üzerine üretilen farklı hipotezler ile düşünme süreçleri yürütülseydi bu yöntem hipotetik yöntem olurdu. Bu yöntemde düşünceler eğer, olursa, olur şeklinde kelimeler içeren cümle yapılarıyla ifade edilmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’in çeşitli kelimelerle ifade ettiği ve çok sayıda âyette teşvikte bulunduğu düşünme şeklidir. İslâm kültür tarihindeki entelektüel geleneklere hayat veren ve bu gelenekler içinde çeşitli açıklamaların konusunu teşkil eden insanî bir çabadır.


3. İslam Kültüründe Düşünme

Düşünme Kur’ân-ı Kerimde nazar, tefekkür, tedebbür, i‘tibâr ve taakkul (akl) kelimeleri ile ifadesini bulur. Asıl anlamı “gözle bakmak” olan nazar, “kalp gözüyle bakmak, düşünmek” mânasında kullanıldığı gibi “bir şey hakkında tefekküre dalmak, nazarî araştırmalarda bulunmak” anlamına da gelir. Fikr kökünden türeyen tefekkür de aynı anlamdadır. Buna göre nazar ve tefekkür “bir işin âkıbeti konusunda düşünmek” tedebbür ise “bir işin sonucunu başından hesap etmek” anlamına gelir. Aynı kökten gelen tedbir, tedebbürün sonucu olarak “gereken önlemi almak” demektir. İ’tibârın da tedebbürle hemen hemen aynı mânayı ifade ettiği anlaşılmaktadır. Düşünme, tedebbürde olduğu gibi geleceğe değil de geçmişe yönelikse tezekkür adını alır ve “hatırlama, anma” anlamına gelir. Zikir ve tezekkür sözlükte aynı anlamdadır ve “hem lisan ile anma hem de kalp ile hatırlama, akıldan geçirme” demektir.


“Akletmek” mânasındaki akl masdarı “teorik ve pratik meseleler üzerinde düşünmek” anlamında kullanılmaktadır. Buna göre akıllı kişi, tutarlı bir şekilde düşünen ve tutkulara karşı kendisini kontrol edebilen kimsedir. Ma‘kūl ise “akılla kavranan şey” demektir. İsim olarak akıl kalp ile aynı anlama gelir ve insanı, düşünemeyen canlılardan farklı kılan temyiz gücünü ifade eder.


Akıl anlama aletidir ve bir şeyi akletmek onu anlamaktır. Bir kimsenin akleden bir kalbi olduğundan söz edilirse bundan onun anlayışının yerinde olduğu sonucu çıkar. Dil bilginleri akıl ile kalbi (fuâd) özdeş saymışlar ve kalp kelimesinin geçtiği deyimlerde bu kelimeyi akıl olarak anlamakta tereddüt etmemişlerdir.


Düşünmeyle ilgili anlamlar taşıdığı için teemmül ve re’y kelimelerini de bu terimler grubuna katmak gerekir. Teemmül, “bir nesne hakkındaki düşünceyi zihinde yoğunlaştırma” demektir. Re’y (veya rü’yet) ise tıpkı nazar gibi hem gözle hem de kalple (akılla) bakıp görmek anlamına gelir. İnsanda bu gözlemler sonucunda oluşan fikrî kanaate de (itikad) re’y denir.


Kur’an’ın, düşünmeye verdiği önemin yanı sıra düşünmenin biçimi, hareket noktaları ve gayesi hakkındaki telkinleridir. İnsanı düşünmeye sevk ve teşvik eden çok sayıda âyete topluca bakıldığında düşünmenin önemli bir kulluk görevi, bir ibadet olduğu sonucuna varılabilir. Düşünmenin konusu ise başta bizâtihi Kur’an’ın mesajı olmak üzere bu mesajın aydınlatıcı ve yol gösterici ışığı altında Allah-âlem, âlem-insan, Allah-insan ilişkisidir. Kur’an’ın, kâinatı ve insanı belli bir yaratılış sürecinde ve süreklilik arz eden ilâhî kanunlar çerçevesinde anlamlandıran, insanı var oluşun ilâhî kanunlarına paralel olarak doğru bilgi ve doğru eylemin gereklerine uygun şekilde yönlendiren âyetleri, düşünmenin konusunu kendiliğinden belirlemektedir.


“Göklerin ve yerin melekûtu hakkında düşünmezler mi?” (A’râf, 7:185.) “Deveye bakmıyorlar mı nasıl yaratılmış!” (Gâşiye, 88:17.) meâlindeki âyetlerde “bir şey hakkında düşünmek” ve “bir şey hakkında gözlemde bulunmak” anlamları ile nazarî çabanın önemi açıkça vurgulanmaktadır.


Kur’an-ı Kerimde düşünmenin anlamına en çok yaklaşan terimler tefekkür ve akıldır. “Muhakkak ki göklerin ve yerin yaratılışında, gündüzle gecenin ard arda gelişinde akıl sahipleri için alâmetler vardır. Onlar ayakta, otururken ve yaslanmışken Allah’ı zikredip göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler” (Âl-i İmrân, 3:190-191.) meâlindeki âyette akıl sahipleri, Allah inancıyla fikrî araştırmayı bir arada götüren, entelektüel faaliyetlerini tezekkür ve tefekkürün birbirini takip ettiği ve bütünlediği bir aklî yapıyla gerçekleştiren insanlardır. (Elmalılı, Tefsir, 2: 1258-1261; 5: 3611.)


Sonuç olarak, düşünce gücü en büyük güçtür. Düşünce hareketi, hareket bereketi ve faaliyeti netice verir. Atalarımız “Dervişin fikri ne ise, zikri odur” demişlerdir. Düşünce ruhun aynasıdır. İnsan ne düşünüyorsa öyle yaşar. Düşünce şahsın ruh ve bedensel faaliyetlerini şekillendirir. Düşünce olumlu olursa pozitif düşünce, olumsuz olursa negatif karamsar düşünce oluşur. Düşüncenin isteneni müspet olanıdır. Peygamberimiz (asm) “Bir saat tefekkür bir sene nafile ibadetten hayırlıdır” (Keşfu’l-Hafa, 1:310.) buyurur.


Kur’ân-ı Kerim yere ve göğe bakarak düşünmemizi ister. (Gaşiye, 88:18-20.) Müminler “Ayakta, otururken, yatarken Allah’ın anıp düşünmeyi emreder. Boş yaratılmadığını düşünmelerini” ister. (Âl-i İmran, 3:190-191.) Müminin bakışı ibret, duruşu tefekkür olanın her hali ibadet olur. Peygamberimiz (asm) “Allah’ın zatını değil, yaratılan varlıklar üzerinde tefekkür etmemizi istemiştir.” (Feyzu’l-Kadir, 3:262.)


Düşünmek bilgiyi, bilgi inancı doğurur.


31 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page