top of page
  • Yazarın fotoğrafıM. Ali KAYA

EVRİM GERÇEK OLABİLİR Mİ?

M. Ali KAYA


Evrime en çok sahip çıkanlar ateistlerdir. Evrim teorisi ortaya atılmadan önce de ateistler vardı. “Görmediğime inanmam” diyerek Allah’a inanmayanlar “ruhun ve aklın da var olduğu halde görünmemesini” delil getirenler karşısında susmak zorunda kalıyorlardı. Ayrıca Allah’ın varlığını kabul etmeyenler “Varlık” denen eşyanın nasıl var olduğu ve varlıklar içinde en mükemmel varlık olanın insanın nasıl mükemmel hale geldiğini de izah edemiyorlardı. Ne zaman Darwin “Evrim Teorisi”ni ortaya attı, ateistler hemen buna sarıldılar ve bu teoriyi gerçek bilimsel kesinlik olarak gördüler. Sonra evrim üzerinden inançsızlıklarını izah etmeye çalıştılar. Bunu da “Bilim” ve “Bilimsellik” adına yapmaya çalıştıkları için karşı çıkanları bilime karşı çıkmakla suçlamaya ve susturmaya çalıştılar.


Evrim teorisi kâinatın nasıl yaratıldığı ve varlığın yokluktan varlığa nasıl çıktığı konusunda bir fikir vermez ve bu konuda suskundurlar. Evrim var olan canlıların birbirlerinden nasıl türediği ve geliştiğinden bahseder. Sonradan var olan bir şey onu var eden bir gücün de varlığını gerektirir. Zira fizikte güç “Duran bir cismi hareket ettiren ve hareket halindeki bir cismi durduran şeydir.”


Evrimciler var olan maddelerden ilk olarak “tesadüfen bir hücre oluştu” diye sözlerine başlarlar. Bu tesadüfün bir delili ve ispatı yoktur. Bu bir teori, bir varsayımdır. Olup olmadığı meçhuldür. Yoktan yaratıcıyı kabul etmek istemezler, ama bu durumda varlığın yokluktan nasıl ortaya çıktığını izah edemezler. Onlar “doğal seleksiyon, mutasyon ve evrim” kelimelerini tekrarlayıp dururlar ve bunu Allah’ın inkarına delil gibi göstermeye devam ederler.


Evrim teorisini ortaya atan Darwin şöyle der: “Doğal seleksiyonun gücünü abartarak yanılmış olsam bile türlerin ayrı ayrı yaratıldığı dogmasının yıkılmasına yardım ederek hiç değilse bir iş yaptığımı umuyorum.” (Darwin, İnsanın Türeyişi, Onur Yayınları, s.86.)


Evrimciler canlı bir türün kendiliğinden bir başka türe dönüşmesinin üzerinde dururlar, sonra bunu Allah’ın yokluğuna delil olduğunu iddia ederler. Ancak bu argümanlarının bir dayanağı yoktur. Gerçekte ise madde bir mana ile kaimdir. Bir manaya ve görünmeyen bir güce dayanarak devam eder. Madde hâkim değil, mahkumdur. Bedenimiz ruhumuza tabidir. Ruh ise görünmeyen, ancak maddi bedenimiz üzerinde tesir ederek bedeni istediği gibi hareket ettiren bir şeydir, bir enerjidir ve akıl, zekâ, duygular gibi varlığı kesin ama mahiyetlerini bilmediğimiz pek çok şeyin de kaynağıdır.

Ruhun varlığına mahiyetini bilmediğimiz ama eserlerini gördüğümüz elektrik gücünü misal verecek olursak, elektriği ileten teller, ampul ve elektrik düğmesi odamızın aydınlanması için gereken maddelerdir. Elektrik düğmesine dokunduğumuz zaman odamız aydınlanır. Ancak görmediğimiz ve mahiyetini tam olarak bilmediğimiz ama kendisine elektrik gücü diye bir isim taktığımız enerji olmazsa sizin elektrik düğmesine dokunmanızla oda aydınlanmaz. Elektrik ışık ve aydınlıktan ibaret de değildir. Fırında ısı, buz dolabında soğukluk, süpürgede çalıştırıcı güç, bilgisayarda şekil, renk ve harflerdir. Aynı şekilde maddi alemin arkasında bu maddeyi yaratan ve ona şekil veren, istediğini istediği gibi mükemmel yapan, düzene koyan ve mükemmel çalıştıran, varlıklar arasında denge ve düzeni sağlayan görünmeyen ve mahiyeti bilinmeyen bir güç ve kudret, ilim ve irade vardır ve bu inkâr edildiği zaman hiçbir şey hareket etmez.


Aynı şekilde biz meyveyi ağaçtan alırız. Ancak meyveyi ağaç yapmaz ve yapamaz. Zira ağaçta meyveyi yapacak ilim, irade, kudret yoktur. Bir çekirdeği ağaca lazım olan hava, su, güneş, topraktaki mineralleri bir araya getirerek ağaç haline getiren ve ağaçtan meyveyi yapan ancak görünmeyen bir kudrettir. O kudret ağaç gibi sebeple meyveyi bize ikram eder. Sebebi de sonucu da ağacı da meyveyi de yaratan ve yapan odur. Yoksa ağacın insanı bilerek, insanın ihtiyacı olan gıdayı düşünerek meyveyi yapması asla düşünülemez. Dünyadaki her şey böyledir.


Sebepler yaratıcı olamazlar, ancak aracı olabilirler. Meselâ, bir ilim adamı güzel bir makale yazdığını düşünelim. Bunun için kâğıt ve kalem birer sebeptir. Bir karınca kalemin ucunu görür ve bu makaleyi kalem yazıyor derse yanılır. Zira o kalemi tutan bir el vardır. Gerçekte el de yazmamaktadır, arkasında bir kol ve bir beden vardır. Hakikatte beden de yazmamaktadır, o bedende bir ruh, o ruha bağlı hafıza, ilim, irade ve kudret vardır. O bir bilginin bilgisinin kalem vasıtasıyla kâğıda ve kitaba yansımasıdır.

9 görüntüleme0 yorum

Son Paylaşımlar

Hepsini Gör
bottom of page