M. Ali KAYA
HÜRRİYET NEDİR?
Güncelleme tarihi: 20 Mar 2021
M. Ali KAYA

“Hürriyet, ne nefsine ne de başkasına zarar vermeden doğru olanı yapmaktır.” (Bediüzzaman)
Giriş
Hürriyet başkasının yardımı ve müdahalesi olmadan kendi hareket şeklini seçebilmek, iradesi ile hareket etmek, aklını ve iradesini başkasının cebine koymamaktır. Ancak hürriyet hukuku korumak ve doğruyu yapmak için gereklidir. Yanlışı ve haksızlığı yapma hürriyeti yoktur. Hak ve hürriyetler haksızlığı yapmak ve başkalarına zarar vermek için kullanılamaz.
Hürriyet Osmanlı’nın Meşrutiyet döneminde “Serbestî” şeklinde girmiştir. Bireyin hak ve hürriyetlerini korumak en başta devletin görevidir. Geçmişte hürriyet imtiyazlı sınıflara ve gruplara aitti. Zenginler, asilzadeler, baronlar ve seçilmişler hürdü; ama genel bir hürriyet hakkı söz konusu değildi. Hürriyet, çoğu zaman haklar ile beraber ifade edilir. Hayat hakkı, din ve vicdan hakkı, seyahat ve yerleşme hakkı, düşünce ve fikrini ifade etme ve yayma hakkı ve hürriyeti, eğitim hak ve hürriyeti gibi…
Hürriyet kişinin haklarını özgür bir şekilde kullanabilmesi ve hakkının sınırını da aşmaması olarak ifade edilir. Hakları kötü amaçla, başkalarının hakkını sınırlamak için kullanma hakkı hiçbir şekilde yoktur. Bu nedenle hürriyetin sınırlarını diğer bireyin hürriyet alanı belirler. Bediüzzaman Said Nursi hürriyeti, “kanun-u adalet ve tedipten başka hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukuku mahfuz kalsın, herkes harekât-ı meşruasında şahane serbest olsun.” (ESDE, Münazarat, s. 237.) şeklinde tarif eder. Bu tarife göre bireyin davranışlarını ancak eğitim amacına ve hukukun üstünlüğünü sağlamaya yönelik olarak sınırlayabilirsiniz.
Kişinin iyi olanı yapma hakkı ve hürriyeti vardır. Zulmetme, zarar verme ve kötüyü yapma hakkı ve hürriyeti yoktur. Bunlar suçtur ve suç işleme hürriyeti olmaz. Bu nedenle hak ve hürriyetler “adalet ve hakkaniyet” ölçüleri ile sınırlandırılmışlardır.
A – Hürriyetin Tarifi
İnsanın ne kendi nefsine ve ne de bir başkasına zarar vermeye hakkı yoktur. (ESDE, Münazarat, 236.) Nefis dediğimiz bedenimiz bizim kendi malımız ve mülkümüz değildir. Allah’ın birer emanetidir. Emaneti koruma gibi fıtrat gereği bir vazifemiz de vardır. Bu nedenle kişi kendi bedenine de zarar veremez. İntihar edemez, bir azasını kesemez ve bile bile tehlikeye kendisini atamaz. Ayrıca bedenine zarar verecek olan içki ve uyuşturucu gibi zararlı maddeleri kullanma hakkı yoktur. Bu gibi hususlar bir hak olarak görülemez. Bu hürriyeti kötüye kullanmaktır ve herkes iyiyi yapmaya değil de kötüye meyilli olduğu için bu durum yasalarla sınırlandırılır ve sınırlandırılmıştır. Yasaların amacı budur.
Hürriyet, sınırlı devlet ve serbest piyasa ile aynı anlamları içerir. Devlet herkesin hür olmasını sağlarken, hürriyeti başkasının hürriyetini kısıtlayacak şekilde kötüye kullanmayı önlemek için vardır. Devlet hak ihlallerinin önüne geçmek için yasalar yapar ve insanların hürriyetlerini yasalarla sınırlar ve hürriyet alanlarını belirler.
Serbest piyasada ve hürriyet ortamında ekonomik hürriyet ve seçme-seçilme hürriyeti temel hak ve hürriyetlerdendir. Bu nedenle üretim hürriyeti tüccarın fiyatları belirleme hürriyeti, tüketicinin satın alma hürriyeti ve fiyatları kabul etmeme, almama ve reddetme hürriyeti, işçinin işini ve mesleğini seçme hürriyeti, patronun istihdam edeceği kişileri seçme, çalıştırma ve çıkarma hürriyeti liberalizmin, hürriyetçiliğin gereğidir.
B – Hürriyet İnsan Fıtratının Gereğidir
Allah insanı hür yaratmıştır. Onu köle haline getirmek en ona yapılacak en büyük haksızlık ve zulümdür. Zira insanın tarifi “İradesi olan ve konuşan varlık” olmasıdır. Dil ve ifade insanın kendi iradesini ve düşüncesini ortaya koyan bir araçtır. Kişi kendisini ifade edemiyor, düşüncesini ve isteklerini hür bir şekilde dile getiremiyorsa ve bunu ifade etmekten korkuyorsa ona hür denemez. Böyle birisi insanlığın gereği olan iradesini hür kullanamadığı için insanlığını da kaybetmiş sayılır. Bu sebeple Hz. Ömer (ra) köleliği kaldırmak için “Allah’ın hür yarattığı insanları nasıl köleleştiriyorsunuz?” demiştir.
Hürriyet sevdası insanları her türlü sıkıntılara severek katlanmaya mütehammil kılmış ve toplumlar hak ve hürriyetlerini kazanmak için müstebit yöneticilere karşı çok büyük mücadeleler vermiştir.
1. Her insan kendi çıkarını dahi iyi bilir
İsteklerinin, amaçlarının, arzu ve tercihlerinin ve çıkarlarının ne olduğunu ihtiyaç sahibi, yani kişinin kendisi daha iyi bilir. İhtiyaçlarını dile getirmesi ve gidermesi için iradesini kullanması kişinin hakkı ve hür iradenin de gereğidir. Diğer insanların da başkaları hakkında fikirleri olabilir; ancak kişinin kendisi kadar kendi faydasını bilemez. Bir de o kişiyi kendi amaç ve isteklerini gerçekleştirmek için yok etmeye ve öldürmeye çalışması onun hürriyetine müdahale anlamını taşır. Bilhassa kendisine sormadan fikri ve düşüncesi alınmadan onu yönlendirmek o insanı köleleştirmek sayılır. Kişi kendisi hakkında karar alamıyorsa o zaman onun hür olmasından nasıl bahsedilebilir?
2. Hürriyet herkesin çıkarını destekler
Hürriyet ile düzen veya diğer kişilerin ortak iyiliği veya çıkarları arasında bir çatışma bulunmaz. Uzun vadede hürriyet herkesin yararınadır. Jeremy Bentham’ın tarifine göre “hür toplumun varacağı nihâî hedef en fazla sayıda kişinin en yüksek derecede mutluluğudur.”
Hür bireyler “görünmez bir el” tarafından kendi amaçlarının parçası olmaya ve kendi hedefini desteklemeye yönlendirilmektedir. Kendi çıkarlarını takip etmeye serbest şekilde bırakılan bireyler karşılıklı çıkarlar ve toplumun çıkarlarına hizmet edecek ve bunu teşvik edecektir. Zira insan toplumda yaşamak durumunda olan ve ihtiyaçlarını gidermek için başkalarının da çıkarlarını da gözetmek mecburiyetinde olan medeni bir varlıktır.
Soframızda bulunmasını istediğimiz şeylerde kasabın, fırıncının, bakkalın, çiftçinin ve çobanın bize olan iyiliğinden değil, kişisel çıkar ve faydalarını düşünmelerinden dolayı soframızı zenginleştirirler. Bununla beraber insanların çıkarları, menfaati ve faydası tüm insanların faydasınadır ve yerel faydanın bir parçasıdır. Faydayı artıran şey ise insanların çıkarlarını hür olarak takip edebilmeleridir.
3. Hürriyet bilgi artışı sağlar
Hürriyet kendi hakkını savunma hürriyeti ile beraber başkasının hakkını da savunma hak ve hürriyetidir. Fransız profesörü Woltaire “Sözlerinizden tiksiniyorum; ancak ölümüne sizin hakkınızı savunacağım” diyordu.
Hür bir toplumda düşünce ve inançlarda çeşitlilik, fikirlerde rekabet son derece çok fazlasıyla olmalıdır. Gerçekler böyle ortaya çıkar ve haklar böyle kazanılır. Şurası bir gerçektir ki daima gerçek yanlışı ortadan kaldırır. “Bir dane-i hakikat bir harman yalanı yakar.” Bu nedenle Avusturyalı filozof Hayek “Hür toplum bilgiyi artırır” demiştir. Zira bilgi bir yerde toplanmış değil, tüm bireylerin zihinlerinde dağınık vaziyettedir. Ancak ifade hürriyetinin olduğu hür zeminlerde ortaya çıkar.
Hürriyet öngörülmeyen ve tahmin edilmeyen bilgilerin ortaya çıkmasına sebep olur. Merkezî planlama ve bireyi belirli hedefleri gerçekleştirmeye ve devletin amaçlarına uymaya zorlamak yeni fikirlerin ortaya çıkmasına engel olur. Baskılar fikir ve ifade hürriyetini sınırlar.
4. Pozitif haklar hürriyet değildir
Hürriyet genel olarak kendi arzularını gerçekleştirme hürriyeti olarak tanımlanır. J. J. Rousseau hürriyeti “genel iradeye uyum ve kamu yararına itaat etme” olarak ele alır. Bu tarif otoriteye hürriyet adına muhalif olanları sindirme hakkı verdiği için doğru değildir. Gerçek hürriyet insanın ne kendisine ve ne de başkasına zarar vermemek, doğru ve adil olanı yapmaktır. Allah’ın iradesi doğru ve adildir. Bu nedenle Allah’ın emrine uymak tam hürriyettir. Bediüzzaman’a göre “insanlar Allah’a kul oldukça hür olurlar.” Zira Allah’ın memuru ve askeri olmak, Kur’ân-ı Kerimde Fatiha Suresinde ifade edildiği gibi, “Yalnız Allah’tan yardım istemek ve ancak Allah’a ibadet etmek, hiç kimseye tahakküm etmemek ve kimsenin tahakkümüne boyun eğmemektir.” (Fatiha, 1:5.)
İkna etmek, bilgi vermek ve yönlendirmek hürriyeti kısıtlamak anlamına gelmez. Hayek’e göre hürriyet “zorlamanın olmamasıdır.” Oxford’lu Isak Berlin de hürriyeti “insanın kendi kendisinin efendisi olması” şeklinde tanımlamıştır.
Bir insanın istediği kitabı alamamasının iki sebebi vardır. Birincisi, devletin yasaklamasından dolayı almamasıdır. İkincisi de kitabın baskısının tükenmiş olmasıdır. Birincisi otoritenin insanın hürriyetini kısıtlanması ve reddedilmesidir. İkincisi ise böyle değildir. Seçimin yapılamadığı yerde hürriyetten de ahlaktan da bahsedilemez. Hürriyet seçme hürriyetinin olmasıdır.
Pozitif hak ve hürriyet birilerinin kendisinden daha aşağıda olan birisine hak ettiğinden daha fazlasını vermesidir. Bu ise adalet ilkesine aykırıdır. Adaletin olmadığı yerde ise haksızlık vardır. Adalet ise hakkı olana hakkını vermektir. Hak ettiğinden fazlasını vermek de, daha azını vermek de haksızlıktır. Haksızlığa imtiyaz vermek ise zulümdür ve hürriyeti kötüye kullanmaktır. Bu nedenle pozitif hak ve hürriyet hak ve hürriyet değildir.
Hürriyet Allah’ın her insana verdiği temel, fıtrî hakkıdır. Kimsenin kimseye lütfu değildir. Birilerine fazladan hak vermek o insan üzerinde otorite kurmak anlamına da gelir. Bu da o insanı kendine köle etmek anlamı taşır. Bu da insan onuruna aykırıdır. Bu nedenle ahlakî değildir. Bu yönü ile de pozitif hak ve hürriyet gerçek hak ve hürriyet değil; bilakis haksızlık ve zulümdür.
5. Hürriyetin kısıtlanması ve zarar ilkesi:
Devlet herkesin hürriyet hakkını korumak için vardır ve görevi de amacı da budur. Dolayısıyla herhangi biri bir başkasının hürriyetine zarar verdiği zaman kanun tarafından engellenebilir. Buna “zarar ilkesi” denilmiştir. Ancak bilgilendirmek, ikna etmek ve yönlendirmek hürriyeti kısıtlamak anlamına gelmez.
C – Hürriyet için yapılması gerekenler
Hürriyet başkalarının hak ve hürriyetlerine saygılı olmak şartıyla hayatımızın her alanına ilişkin seçim yapabilme hakkıdır. Tüm hürriyetleri sıralamak imkansızdır; ancak kategorize edilebilir.
1. Din ve Vicdan Hürriyeti: İnsanları herhangi bir dine inanmaya zorlamamak ve farklı dinlerde olanlara hoşgörü ile bakmaktır. Din ve vicdan hürriyeti, dini öğrenmek, anlatmak, dinin yaymak, tebliğ etme hürriyetini kapsar.
2. Düşünce ve Fikir Hürriyeti: Bu düşünme hürriyeti demek değildir. Zira düşünceyi kimse kısıtlayamaz. Herkes zihnen ve kalben düşünür. Zihne ve kalbe hiç kimse hükmedemez. Fikir hürriyeti, fikir ve düşünceyi ifade etmek, yazmak, yaymak ve propaganda hürriyetini kapsar.
3. Sözleşme Yapma Hürriyeti: Bu hürriyet ticaret, dolaşım, yerleşme, iş kurma, işçi ve işveren ilişkilerinin hür olmasını kapsamaktadır.
4. Birliktelik Kurma Hürriyeti: Evlenme, ortak iş yapma, siyasi parti, vakıf ve dernek kurma hürriyeti gibi insanların bir araya gelerek yapacakları iyi faaliyetleri korkusuzca yapma hakkı ve hürriyetidir.
Hürriyet tüm değerler içinde en kıymetli olanıdır. Zira tüm değerlerin temelini hürriyet oluşturur ve hayatımızı istediğimiz gibi yaşamamızı sağlar. Ama ne ki bunu kolay kazanmak mümkün değildir. Asırlar boyu insanlık bunun mücadelesini vermekte ve hakkını büyük mücadelelerle elde edebilmektedir.
D – Hürriyetin Engelleri:
Hürriyet bu kadar önemli olduğu, birey ve toplum için faydalı olduğu halde hürriyete engel olan pek çok sebepler olduğu için bunları aşıp tam olarak insanlığı aydınlatamamıştır. Hürriyetin hakim olmasına engel olan pek çok sebepler vardır:
Birincisi: Cehalettir. Hürriyetin en birinci engeli cehalettir. Cehalet ve bilgisizlik insanı başkalarına kul ve köle yapar. İnsanın cehaletinden istifade eden beyler, ağalar ve diktatörler hürriyete engel oldukları gibi, cehaletin kalkmasına da engel olmuşlarıdır.
İkincisi: İnattır. Kendi fikir ve düşüncesini beğenen inatçılar, yanlışta ısrar ederek hürriyete engel olmuşlardır.
Üçüncüsü: Garazdır. Belli amaç ve hedefleri takip edenler başkalarına olan düşmanlıklarından dolayı hürriyete engel olmuşlar ve olmaktadırlar.
Dördüncüsü: İntikam alma duygusudur. Daha önceki düşmanlıkları devam ettirmek ve intikam alma sevdasına düşenler hürriyete engel olmaktadırlar.
Beşincisi: Taklittir. Kendi iradesi ile hareket etmeyenler kolaycılığa kaçarak başkalarını taklit etme heveslisi olmaktadırlar. Bu da iradenin hür kullanımını engellemektedir. Pek çok insan iradesini hür olarak kullanmaktan ve sorumluktan korkmakta ve kaçmaktadır. Bu durum taklidi netice vermekte ve hürriyete engel olmaktadır.
Bediüzzaman Said Nursi ayrıca “Bir dirhem zararını bin lira milletin menfaatine feda etmeyenlerin, menfaatini insanların zararında görenlerin, muvazene ve muhakemeden yoksun olanların, intikam ve şahsi garazlarını terk etmediği halde gururlu bir şekilde millete ruhunu feda etme iddiasında olanların, kendisinin gördüğü zulümler sonucu kin ve düşmanlıkla hareket ederek affetme ve toplumun rahatını ve istirahatini düşünmeyi gururuna yediremeyenlerin” (ESDE, Münazarat, 229-230.) de hürriyete engel olduklarını ifade eder.
“Ümmeti, ümmeti” buyurarak kendisini insanlık için feda eden bir peygamberin ümmeti olan Müslümanların peygamberin bu fedakarlığını ve sünnetini kendilerine rehber edinmeleri gerekir. Bunun için Bediüzzaman “Kimin himmeti milleti ise o tek başına bir millettir” der. Ayrıca “Kimin himmeti yalnız nefsi ise, o insan değil. Çünkü insanın fıtratı medenîdir. Ebna-i cinsini mülahazaya mecburdur. Hayat-ı içtimaiye ile hayat-ı şahsiyesi devam edebilir. Menfaat-ı şahsiyesine hasr-ı nazar eden, insanlıktan çıkar, masum olmayan câni bir hayvan olur” demektedir. (Bediüzzaman, ESDE, Hutbe-i Şamiye, 353-354.)
Sonuç olarak insanın insanlığı ve yüce ahlakı ancak hürriyet ortamında ortaya çıkar. Kabiliyetleri hürriyet içinde inkişaf eder. Hürriyetin olmadığı yerde kölelik vardır ve kölelik kabiliyetlerin sönmesine, insanlığın ölmesine sebeptir. Bu nedenle Allah’ın insana ihsanı ve imanın gereği olan hürriyete sahip çıkmak her insanın ve bilhassa Müslümanın en başta gelen görevlerindendir.
D – Özgürlük Hürriyet Midir?
Özgürlük, zorlama ve kısıtlamanın olmaması ve kişinin her hangi bir şarta bağlı olmamasıdır. Hürriyet ise kişinin her nevi dış etkenlerden bağımsız olarak kendi iradesini dilediği gibi kullanması, kendi iradesine göre hüküm vermesi ve akıllıca davranmasıdır. Hürriyet, iradenin kimseye bağımlı olmamasıdır. Bediüzzaman’ın “Reislerinizin cebindeki aklınızla konuşuyorum.” (Bediüzzaman, ESDE, s.273.) ifadesinde reislerine bağlı olanların hür olmadıkları anlaşılmaktadır.
Hürriyetin karşıtı istibdat, yani baskıdır. Kişi kendisini herhangi bir baskı altında hissediyorsa hür değil veya hürriyeti kısıtlanmış demektir. Nefis ve şeytanın esiri olan kişi de hür olmadığı gibi minnet altında kalan ve borçlu olan insan da gerçekte hür değildir. Hür olmayan iradesini hür şekilde kullanmakta zorlanacağı açıktır.
İnsan isteklerinde özgür olabilir; ama kendisini herhangi bir baskı altında hissediyor ise hür değildir. Zira baskı ve korku altında olan kimse kendisini hür hissetmez. Kendi düşüncelerini açıkça ifade edemez.
Ferdin hürriyeti kimseden zarar görmeme teminatıdır. Hiçbir korku ve endişe içinde olmamaktır. Yani, sabah erken kapı çalındığı zaman, kapıyı çalanın sütçü veya kapıcı olduğundan emin olmaktır hürriyet.
Toplumun hürriyeti ise başkalarının hak ve hürriyetlerine saygılı olmak, başkasının hürriyet alanına tecavüz etmemektir. Toplumun hürriyeti fertlerin hürriyetlerinin muhassalıdır. Hürriyet baskıyı kaldırır; ancak vazife ve yükümlülük bilincini kaldırmaz.
Hürriyet iyiyi yapma serbestiyetidir. Kötüyü ve yanlışı yapma ve kendisine ve başkalarına zarar verme serbestiyeti değildir. Hiç kimse kötüyü, zulmü ve günahı işleme hürriyetine sahip değildir. Özgürlük ise buna da cevaz veren bir yaklaşımdır.
Toplumun hürriyetini “âdil yasalar” sağlar. Zira yasaların amacı ferdî hak ve hürriyetleri güvence altına almak, başkalarının baskılarını ve tecavüzlerini önlemek ve adil paylaşımı temin etmektir. Bunu sağlayacak olan da fertlerin hür şekilde “İstişare” etmesi ve “Ortak” akılda buluşmasıdır. Bu sebeple âdil yasalar üstün akıl sayılırlar.
Hürriyet; hukukî, ahlâkî, vicdanî, aklî ve kurallı hayat demektir. Kişinin Allah’a, ailesine ve topluma karşı hak ve sorumluluklarını belirleyen ve adaleti sağlayan kurallara uymaktır. Bu sebeple Bediüzzaman “İnsanlar hür oldular ama, yine abdullahdırlar” demekte bu sorumlulukları hatırlatmaktadır.
Hürriyet irade sahibi insan için kullanılan bir terimdir ve kurallı bir serbestiyeti ifade eder. Özgrülük ise kuralsız serbestiyettir ki özellikle ehl-i dünyanın anladığı ve özendiği bu serbestiyet olup kuralsız “dağ komşularımız olan” hayvanların serbestiyetleridir. Hürriyet daha kapsamlı olup irade sahibi insanların kurallara uygunluğunu ifade eder. Özgürlük ise kuralsız bir hayvanî bir hayatı ifade etmektedir.
Sonuç olarak özgürlük kavramı insan hak ve hürriyetlerini kapsayan bir ifade olmadığı için tam olarak insanların hak ve hürriyetlerin tam kapsamamaktadır. Hürriyet kavramı ise akıllı ve şuurlu insanın akıl ve iradesini de kapsadığı için insan hak ve hürriyetlerini ifade eden bir terimdir. İnsan için bu terimin kullanılması daha uygundur.