M. Ali KAYA
İHTİLAFLARIN SEBEBİ ve SONUCU
Güncelleme tarihi: 2 Eki 2022
M. Ali KAYA

Peygamberimiz (asm) “Bir ümmet peygamberden sonra ihtilafa düşerse muhakkak haksız ve bâtıl davaya sapanlar hak ehline galip gelmişlerdir.” (Feyzu’l-Kadir, 5:415.) buyurdular. Bu hadis-i şerif bize hakkın galebesinin yavaş yavaş olduğunu ifade ediyor.
Allah’tan korkan müttaki bir Müslüman yalan söyleyemez, iftira atamaz ve insanları yanlış bilgilerle aldatamaz. Allah’a hesap vermekten korkar. Onun Allah’a olan imanı ve ihlası yalandan ve yanlıştan kendisini korur. Mü’min kardeşine ihanet edemez, vefasızlık yapamaz ve kardeşini ihanetle, küfürle ve yalancılıkla itham edemez. Ama haksız olan, haksızlığı hak iddia eden, mal, makam ve mevki hırsı ve dünya sevgisi ile hareket eden yalan söyler, kardeşine iftira eder, sahtekarlıkla ve yalancılıkla suçlar. Bununla kalmaz ihanetle ve hatta küfürle itham eder. Her nevi hile, hud’a ve sahtekarlığı Allah’tan korkmadan dünyevi makam ve mevki için yapabilir. O artık ahiretini yakmış ve dünyayı ahirete tercih etmiştir. Ondan her şey beklenir.
Atalarımız “Kork Allah’tan korkmayandan; utan insanlardan utanmayandan” demişlerdir. Evet, Allah’tan korkmayan ve insanlardan utanmayandan her şey beklenir. Nitekim Peygamberimiz (asm) “Yetmiş peygamber ümmetlerine şunu demişlerdir: Utanmazsan dilediğini yapabilirsin!” (Buharî, Edeb, 78; Enbiya, 54; Ebu Davud, Edeb, 6.)
**
Şeytanın ve nefsinin kendisini aldattığı kişinin yaptığı en çirkin şeylerden birisi de demagojidir. Demagoji, bir kimsenin ya da topluluğun duygularını kamçılayarak, okşayarak, ona ya da onlara gerçekdışı şeyler söyleyerek onu ya da onları kendine çekmeye çalışmaktır.
Demagoji “Laf cambazlığı” anlamına gelmektedir. Laf ebeliği olarak da kullanılan demagoji kelimesi son yıllarda daha çok kullanılan bir kelimedir.
Demagoji; halkın isteklerine, ön yargılarına ve korkularına dayalı olarak yapılan siyaset ve destek arayışıdır. Yunanca demos (halk) ve agogos (liderlik yapmak) kelimelerinin birleşiminden türemiştir. Genellikle üstün bir hitabet ve propaganda yeteneği gerektirir. Çoğunlukla dindarlık, milliyetçilik sağcılık ve solculuk gibi popüler kavramları kullanarak ve bunlara bağlılığı sömürerek yapılır. Demagoji yapan kişiye “demagog” denir.
Tarihçi Reinhard Luthin demagogu şu şekilde tanımlamıştır: “Hitabet, pohpohlama ve hakaret etme konusunda beceriklidir. Önemli konuları tartışmaktan kaçınır. Herkese her şeyi vadedebilir. İnsanların aklına değil, duygularına hitap eder. Dini, millî veya meslekî ön-yargıları sömürmekten kaçınmaz. Öyle olmasa dahi her zaman halk adamı gibi görünür.
Demokrasilerde yöneticiler seçimle geldiği için, halkın yönetimi nüfusun en alt ortak paydasına hitap eden kişiye verme eğiliminden yararlanırlar. Demagoglar rakiplerini zayıflık veya ihanetle suçlarken güçler ayrılığını ortadan kaldırarak diktatörleşme eğilimi gösterirler.
Demagogların kullandıkları metotlar da şöyledir: Günah keçisi bulma ve suçu birilerine yükleme çabası, felaket tellallığı yaparak korku yaymak, yalan söylemek, kişisel karizmayı ve hitabet sanatını kullanmak, rakiplerini zayıflıkla ve ihanetle suçlamak, imkansızı vaat etmek, karşısındakini yıldırmak için şiddete ve hakarete başvurmak, hakaret etmek ve alay etmek, muhataplarına bayağı ve kaba davranmak, halk adamı gibi görünmek ve meseleleri aşırı derecede basit gösterip basite indirgemek gibi taktiklere başvururlar.
Bunların hiçbiri Allah’tan korkan bir mü’minin yapabileceği şeyler değildir. Bu sebeple Peygamberimiz (asm) demagojiyi yasaklamıştır. (İbn Kuteybe, Uyûnü’l-Ahbâr, 1:133; Müberred, el-Kâmil, 1: 9; Hasan Zeyyât, Târîhu’l-Edebi ’l-Arabî, 98.)
Yine Peygamberimiz (asm) “Kıyamet günü bana en uzak olanlar, sözü karmaşık söyleyenler, luzumsuz yere uzatanlar ve aşırı mübâlâğa yapanlardır” (el-Müberred, el-Kâmil fi’l-Lüga ve’l-Edeb, Beyrut, 1999, 1: 9; Rafi‘î, Târîhu Adâbi’l-Arab, 2: 227.) buyurmuşlardır.
**
İnsan ne kadar az düşünürse o kadar çok konuşur. Akıllı bir insan ne konuşacağını ve ne konuşmayacağını düşünür ondan sonra konuşur. “Akıllının dili kalbinin arkasındadır, ahmağın dili ağzındadır” demişlerdir.
İnsan neyi düşüyor ve nelerle meşgul oluyorsa odur. Bir insanı tanımak için onu konuşturmak kafidir. Hz. Ali’ye (ra) sormuşlar: “Bir insanın akıllı olup olmadığını nasıl bilebiliriz?” Cevap vermiş: “Konuşturunuz, ne olduğunu bilirsiniz.” “Ya konuşmazsa?” demişler. Hz. Ali (ra) “O kadar akıllı adam daha anasından doğmadı” demiştir.
Hukemâ demiştir ki: “Düşüncelerinize dikkat edin, söz oluverirler. Sözlerinize dikkat edin, davranışlarınız ve alışkanlıklarınız oluverirler. Alışkanlıklarınıza dikkat edin, karakteriniz oluverirler. Karakterinize dikkat edin, sizin kaderiniz oluverir.”
Evet, bizler kaderimizi böyle belirliyoruz.
**
Peygamberimiz (asm) “Kişinin güzelliği dilinin tatlılığındadır” (Meydânî, Mecma‘ü’l-Emsâl, Beyrut, 1992, 551.) buyurdular. Evet, dil düşüncenin aynasıdır. Kişi dilinin altında saklıdır. Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “Ve kûlû lehû kavlen ma’rufâ” (Nisa, 4:5.) “Ve kûlû lehû kavlen leyyinâ” (Taha, 20:44.) “Ve kûlû lehû kavlen sedîdâ” (Ahzab, 33:70.) “Ve Kûlû lehuma kavlen kerima” (İsra, 17:23.) “Kul lehim kavlen meysura.” Yumuşak davranarak gönüllerini al.” (İsra, 17:28.) buyurarak gönül alıcı, doğru ve güzel konuşmayı emretmiştir.
**
Mü’min dilini hayırlı sözlere ve güzel dualara alıştırmalıdır:
Öfkeli ise, “Allah ıslah etsin” “Allah iyiliğini versin!” demelidir.
İyilik görürse “Allah razı olsun” diye dua etmelidir.
Ölmüşse “Allah rahmet eylesin” demelidir.
Evlenenler için “Allah mesut etsin” dileğinde bulunmalıdır.
Bir felaketle karşılaşırsa “Allah hayra tebdil eylesin” temennisinde bulunmalıdır.
Doğum haberinde “Allah hayırlı ve uzun ömür versin, imandan Kur’an'dan ayırmasın!”
Mü’min kardeşine “Allah iki cihanda mesut etsin! Allah sonunu hayır etsin” demelidir.
Bir nimete kavuşunca “Elhamdülillah! Allah bereket versin” diye dua etmelidir.
Hayır yapan kişiye “Allah hayrını kabul etsin!” şeklinde mukabele etmelidir.
Yine mü’min dilini zikir ve duaya alıştırmalıdır:
Aksırınca “Elhamdülillah” demeli “Elhamdülillah” diyene “Yerhamükallah” demelidir.
Nimetlerden istifade edince “Elhamdülillah” diye Allah’a şükretmelidir.
Allah’ın eserlerine bakınca “Sübhanallah!” diye Allah’ı sena etmelidir.
Azametli büyük meselelerle karşılaşınca “Allahü Ekber!” demeli ve Allah’ı zikretmelidir.
Bir şey vaat edince "İnşallah!" diye Allah dilerse olacağını ifade etsin.
Bir günaha ister istemez bulaşınca “Estağfirullah” diye istiğfar etmelidir.
Allah’ın eserlerine bakı “La ilahe illallah” diye onu zikretmelidir.
Kaza ve kadere karşı “Tevekkeltü Alallah!” diye Allah’a sığınmalıdır.
Ölüm ve vefat haberini duyunca “İnnâ Lillah ve innâ ileyhi râciûn” demelidir.
**
Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde bize şöyle öğüt verir:
“Allah kuluna kâfi değil midir? (Zümer, 39:39.)
“Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu gösterir. Ve ona hiç beklemediği yerden rızık verir. Kim Allah’a tevekkül eder, dayanıp güvenirse Allah ona yeter. Şüphesiz Allah dilediği şeyi sonuca ulaştırır. Allah her şeye bir ölçü ve denge koymuştur.” (Talak, 65:2-3.)
Evet, “iman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i ebediyeyi istilzam eder.” (Bediüzzaman)