M. Ali KAYA
İNNA ATEYNA SIRLARI
Güncelleme tarihi: 5 Mar 2022
M. Ali KAYA
Kevser Suresindeki Tevafukat ve İ'caz Vecihleri

Birincisi: Sure-i Kevser’de mevcut hurufatın tekerrürleri birden dokuza kadar birer, ikişer, üçer muntazam bulunması ile beraber 28 Huruf-u Hecâî’den mevcut olan 19 hurûfun içinde ikişer kardeş olan ikişer harften en güzelini ve lisana en hafifini almasıdır.
Şöyle ki: “Re” ve ze”den “re” var, “ze” yok. “Sin” şın”dan “sin” var “şın” yok. “Sad” dat”tan “sad” var “dâd” yok. “Tı” “zı”dan “tı” var “zı” yok. “Ayın” “ğayın”dan “ayın” var “ğayın” yok. “Fe” “kaf”tan “fe” var, “kaf” yok. “Mim” “nun”dan, “nun” var “mim” yok. Bu çok zarif bir intibahtır. Mecmuu hurufu ise “Besmele” ile beraber 65 olup “Hüve” ifade eder. Besmele’in hurufu ise vakt-i nüzulüne işaret eder.
İkincisi: Şu surede 13 defa 13 rakamı ile ifade ve beyan edilen sırrın hülâsası şudur ki: Nasıl ki Fatiha-i Şerife 13 “Elif-lam” ile 13 meşhur sure-i Kur’âniye’den olan 7 “Elif-Lâm-Mîm” ve 6 “Elif-Lâm-Râ”nın mecmu adedine tevafukla parmak bastığı gibi, Fatiha’da bulunan 15 “mim” ile “Elif-Lâm-Râ”lar ve “Hâ-Mîm”ler ve 1 “Elif-Lâm-Râ” ile beraber 15’er surelerin başlarına işâret eder. Kur’an Fatiha’da ve Fatiha, Sure-i Kevser’de münderiç olduğu sırrı ile Sure-i Kevser dahi 13 “Elif” ile Fatiha’nın 13 “Elif-Lâm” gibi, 13 parmakla 13 meşhur surenin başlarına parmağını basıyor.
Üçüncüsü: Kevser kelimesi kutsî, câmî, küllî, nûrânî bir kelime olduğundan lügat manası olan “hayr-ı kesir” ve uhrevî “Havz-ı Kevser”den tut, tâ hayr-ı kesir itlakına masadak olan Resul-i Ekrem’e (asm) itâ edilen bütün hedâyây-ı Rahmâniye ve Fütûhât-ı Rabbâniye’ye, tâ Feth-i Mekke’ye, Feth-i Şam ve Feth-i İstanbul’a kadar manaları olduğu gibi, o manalara işâretleri dahi vardır.
Meselâ: Mekke’-i Mükerreme’nin 8. senede fethine tekerrürsüz harflerin 8 adedi ile ve “Elif”in 8 tekerrürü ile ve “Nun”un 8 tekerrürü ile ve Feth-i İstanbul’a işâret eden “Ke’l-Kevser” 8 harfi ile tevafuk sırrı ile ve 5 defa 8’lerin ittifakı ile tevafukunu, şu fütühatçı sure-i nûrâniyede elbette tesadüf olamaz; belki tevfik edilen kutsî bir işâettir.
Dördüncüsü: Madem “El-Kevser” küllîdir bir ferdi de İstanbul’dur. Madem sure Fütûhât-ı İslâmiyeyi ve Resûl-i Ekrem’e (asm) ihsan edilen atiyyey-i ilâhiyeyi haber veriyor. Madem “El-Kevser”in makam-ı ebcedîsi 757 olup Sultan Orhan zamanında Süleyman Paşa komutasında erler tabir edilen 40 kahramanın şehit edilmesi ile İstanbul’u hükümet-i İslamiyeye akdi altına girmeye fatihasını o tarihte 757’de musalaha ile okumuştur.
Madem kevser kime verildiğini ifade eden “İnnâ a’teynâke” deki “Kef” ve ne için verildiğine delalet eden “fe-salli” deki “fe” zammı ile 857 adedi ile Resul-i Ekrem’in (asm) vekili olan Sultan Fatih’in eliyle daire-i İslamiyete bir mescid-i ekber, bir mahall-i Saltanat-ı Kübrâ olarak 857 taihine tevafuk ediyor.
Elbette şu “Sure-i Kevser” Hilâfet-i İslâmiyeye” sarahate yakın işâret eder.
“Ya Rabbi! Bi-sırrı sûreti’l-kevser ve bi-hurmeti sâhibu’l-kevser, eskinâ ve rufekâenâ min mâi’l-kevser fî yevmi’l-mahşer. Âmin!”
Beşincisi: Madem “İnnâ a’teynâ ke’l-kevser” kelimesi İstanbul’un hem muhasarasını hem fethini işâetle müjde veriyor. Ve madem “Fe-salli li-Rabbike” makam-ı ebcedîsi olan 484 aded-i işâretiyle o muhteşem merkez-i hilâfette 484 sene Salât-ı Kübrây-ı İslâmiyet imam-ı müslimînin arkasında kılınmasına işârî müjde veriyor.
Elbette o müddetin bitmesi olan 1341 (Miladi 1923) târihinde Mason Komitesi’nin “Hilâfet-i İslâmiye”yi ref ile dinsizliğin esasını kabul etmek demek olan dinsizlik manasında “Laik Cumhuriyet” tarihine tam tamına tevafuk etmekle “Şânieke hüve’l-ebter” elbette onlara remzen işâret ettiği gibi, o cümlenin altında Ebu Cehil, Ebu Leheb ve Ümeyye ibn-i Halef dahil olduğunu teyit eder, belki gösterir.
Evet bu münafık zındıkların o ayette kasten dahil olduğuna mezkûr beş kavi emâre ittifak ediyor ve bize delâlet-i kat’iyye hükmünde kanaat veriyor.[1] Bunda birkaç vecih vardır.
Birinci Vecih: İstanbul’un fethinden sonra 484 yıl kadar hilâfet-i İslâmiye o şehirde bâkî kalıp sonra hilafet kalkacağını “Fe-salli li-Rabbike” gösteriyor, ki 1341 senesine kadar devam edip ondan sonra hilafet kalkacak. İşte cumhuriyetin takarrürü ve hilâfetin ref’i aynı tarihinde “şânieke hüve’l-ebter” hükmü başlıyor.
İkinci Vecih: Mason komite reisinin “Süfyânî bi-deccaleyn” mânası ve 324 adedini göstermekle Mason Komitesinin “Hürriyet” perdesi altında Hilâfet-i İslâmiyeyi” kaldırmak teşebbüsünün tarihini göstermekle aynı meseleyi ve “şanieke hüve’l-ebter” işâretine işâret ediyor.
Üçüncü Vecih: Hiç işitilmedik ve anlaşılmadık tarzda ve hiçbir siyaset ve diplomatlığın tarzına benzemeyecek şekilde iki samimi ve ebedî kardeş Türk ve Arab’ın mabeyninde olan râsih uhuvvet-i İslâmiyeye bedel ebedî bir düşmanlık ve Arabiyete karşı bir buğz ve adâvet perdesi altında Hz. Peygambere (asm) adavet niyeti ile şeâir-i İslâmiyeyi tahrif ve tahrib eden şu gürûh-u mâlum “Şanieke hüve’l-ebter” manasını zahiren gösteriyor.
Dördüncü Vecih: Mason reisinin münasebetsiz bir surette kendisine takılan meşhur “Gazi” lakabı 1017 adediyle “şanieke hüve’l-ebter”in 1017 adedine tam tamına tevafuku ve ef’âliyle o cümlenin manasını göstermesi üç vecihle evvelce gösterilen meseleye âdetâ tasrih edip parmak basıyor.
Beşinci Vecih: Şu Süfyankârâne o siyâseti çeviren o komitenin mecmu adedi olan 1017 adedi yine “Şanieke hüve’l-ebter”in 1017 adedini göstermesiyle evvelki dört vech-i evvelin gösterdiği hakikati sarahat derecesinde ifade eder.[2]
1350 sene önce en kısa bir surenin bin esrarından bu bir tek sırrı, bahir bir mu’cize-i gaybiye hükmünde i’câz-ı Kur’ân’ın mucizevî bir yönünü gösterir. (Said Nursi)
[1] Ne hazindir ki o Mason reisinin kendi tahribatlarını ehl-i imandan gizlemek için hem masonluklarını gizlemiş hem de kendi tahribatlarını tamir edecek olan Hürriyetperverleri Mason gösterip ehl-i imanın nazarlarını onlara çevirip ehl-i imanı kendi emellrine âlet etmişlerdir.
[2] Bir de “Şanieke hüve’l-ebter”in manası olan “neslinin kesik olması” da açıkça bu ayetin muhatabı olduğunu en bâriz delilidir.