M. Ali KAYA
KÜFÜRLE İTHAM MESELESİ
M. ALİ KAYA

Şirkin dışında işlenen hiçbir günah kişiyi küfre götürmez. Günahı helal kabul etmediği ve dinde olan bir şeyi red ve inkar etmedikçe kişi kâfir olmaz ve dinden çıkmış sayılmaz. Nasıl ki bir devlet vatandaşı ne kadar suç işlerse işlesin idam da etse vatandaşlıktan çıkarmaz. Ama kişi ben bu devletin vatandaşlığından çıkmak istiyorum derse ancak vatandaşlıktan çıkarır. Kişiyi küfre götüren şirk ve inkardır.
Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “Muhakak ki Allah şirki affetmez; onun dışındaki bütün günahları dilediği zaman affeder. Kim Allah'a eş tanırsa gerçekten de büyük bir iftirada bulunmuş, pek büyük bir günah işlemiştir.” (Nisa, 4:48.) buyurmuştur. Yine “Ey nefislerine uyup hadden aşırı hareket eden ve zulmeden kullarım, Allah rahmetinden ümit kesmeyin; şüphe yok ki Allah, bütün günahları örter, şüphe yok ki Rahimdir merhamet eder, Gafurdur, günahları affeder” (Zümer, 39:53.) buyurur.
Kitap ve sünnette, ayet ve hadiste bir işin küfür olduğunu kesin bir şekilde ortaya koyan bir delil bulunmadıkça o kimsenin küfrüne hükmedilemez. Büyük günah işleyip tevbe etmeden ölen bir müminin durumu Allah’a kalmıştır. Allah dilerse onun affeder, dilerse ona azap eder. Allah’ın hikmetine bırakılır ve bu konuda başka bir söz söylenmez.
Bir mümini küfürle itham etmek onu öldürmek gibidir. Yine bir mümine lanet etmek onu öldürmek gibidir. (Buhari, Salat, 28.) Herhangi birisi kardeşine kafir veya münafık derse, o vasıf o kimsede yoksa o söz kendisine döner. (Buhârî, Edeb, 73; Müslim, Îmân, 111; Tirmizî, Îmân 16.)
İmam-ı Gazâlî tekfîrin ancak yalanlama (tekzîb) ve reddetme sonucunda ortaya çıkacağını belirtmiş ve küfrü şöyle açıklamıştır: “Her kim Hz. Muhammed’i (sav) yalanlarsa o kâfirdir ve ebedi cehennemdedir.” (Gazzâlî, Faysalü’t-Tefrika beyne’l-İslâm ve’z-Zendeka, 2003, s. 175.) Bu, İslam inancının Allah’a, peygambere ve ahirete iman şeklinde özetlenen üç esasının inkârı ile söz konusu olur. Bu üç maddenin dışında kalan konular fer’î meselelerdir. Örneğin fıkıh ve siyaset fer’î konulara örnek olup, bu hususlarda farklı görüşler tekfîre konu olmaz. Ancak bidat olarak nitelenebilir. Bununla birlikte Kur’an’a ve Hz. Peygambere aidiyeti kesin olan bir sözü inkâr etmek küfre tekabül eder. Zira bunda Allah’ı ve Resulünü yalanlamak vardır.
Te’vîle ihtimali bulunan konularda, te’vîl usûlüne uygun şekilde ortaya atılan görüşlerden ötürü tekfir olmaz. Mezhebi ne olursa olsun bütün İslam müçtehitlerinin te’vîle başvurduğu ortada iken, bunu küfürle ilişkilendirmek imkânsızdır. Mutezile’nin Allah’ın ahirette görülmesi konusundaki görüşünde olduğu gibi, herhangi bir meselede deliller sarih olmadığı takdirde, farklı görüşler küfürle itham edilmez. İnsanların farklı görüşlerinden dolayı hemen küfre hükmetmek akıl işi değildir. “Hacerü’l-Esved gerçekten Allah’ın sağ elidir” (Heysemî, Zevaid, 3:233.) şeklindeki rivayeti te’vîl etmiş olan Ahmet b. Hanbel (ö. 241/855) gibi, Mu’tezile ve Eş’arîler de te’vîl yoluna gitmişlerdir. Şu var ki te’vîlin lafızdan büsbütün ayrılmaması ve bu konuda aşırılığa gidilmemesi gerekir. (Gazzâlî, s. 37-40.)
Bediüzzaman Said Nursi hazretleri “İnsanların ağzından çıkan ve dinsizliği işmam eden dehşetli kelimeler var; ehl-i iman bilmeyerek istimal ediyorlar.” (Lem’alar, 23. Lem’a, Tabiat Risalesi, s. 292.) buyurarak kasıtla söylenmeyen, gafletle ve bilmeyerek söylenen küfür kelimelerinin küfür kokusu olduğunu ama söyleyenin kasıtla söylemediği için küfre girmeyeceğini ifade eder. “Avâm-ı nâstan, hakaik-i diniyeyi tabir eden ancak yüzde birdir.” Diyenlere Bediüzzaman “Tabir etmemesi, bilmemesine delil olamaz. Evet, çok defa lisan, insanın tasavvuratından incelerini tabirden âciz olduğu gibi, kalbindeki ve vicdanındaki inceler de akla görünmez. Hattâ belâgat dâhilerinden Sekkâkî gibi bir zat, İmruu'l-Kays veya başka bir bedevînin ibraz ettiği belâgat incelerini kavramamıştır. Maahâzâ, imanın var olup olmadığı sorguyla anlaşılır. Meselâ âmi bir adama, Saniin, cihât-ı sittesiyle kabza-i tasarrufunda bulunan âlemin herhangi bir cihetinde mekân ittihaz etmesinin mümkün olup olmadığı hakkında bir sorgu yapıldığı zaman, ‘Hiçbir cihette değildir, olamaz’ dese kâfidir. Çünkü, nef-yi cihetin, yani Sâniin hiçbir cihette olamayacağı hakikatinin onun vicdanında sabit olduğuna delâlet eder.” (İşaratu’l-İ’caz, s.69.) Nitekim Peygamberimiz (asm) bir cariyeye “Allah nerdedir?” diye sormuş o da göğü işaret etmiştir. Peygamberimiz (asm) “Bu mümindir” buyurmuşlardır. (Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, 1:23.)
Ehl-i Sünnet ulaması “Ehl-i Bid’atı” küfürle itham etmezler. Ancak “Fasık” ve “Ehl-i dalalet” olarak nitelerler. Namaz kılan ve Müslümanlığı sabit olan birisinin Müslümanlığı şüphe ile ortadan kalkmaz. “Bazen söz küfür görünür ama söyleyen kafir olmaz.” Nitekim Bediüzzaman Said Nursi hazretleri bazı hadis-i şeriflerde küfür ve nifaka alamet olarak zikredilen vasıflardan dolayı onun küfrüne hükmetmenin doğru olmadığını belirtir ve şöyle buyurur: “Meselâ, demiş, ‘Bu şey küfürdür’ Yani, o sıfat imandan neş’et etmemiş; o sıfat kâfiredir. O haysiyetle, o zat küfür etti, denilir. Fakat mevsufu ise, mâsume ve imandan neş’et ettikleri gibi, imanın tereşşuhatına da hâize olan başka evsafa malik olduğundan, o zat kâfirdir, denilmez. İllâ ki, o sıfat küfürden neş’et ettiği, yakînen biline... Zira başka sebepten de neş’et edebilir. Sıfatın delâletinde şek var; imanın vücudunda da yakîn var. Şek ise yakînin hükmünü izale etmez. Tekfire çabuk cüret edenler düşünsünler!” (Sünuhat, s.30.)
Hz. Ali (ra) kendisini küfürle itham eden Hariciler hakkında “‘Mümini küfürle itham eden o söz kendisine döner’ hadis-i şerifinde belirtildiği gibi küfre girerler mi ve onlara kafir denilir mi?” diye sorulduğu zaman Hz. Ali (ra) “Onlar küfürden kaçtılar” dedi. “Peki münafık mıdırlar?” denilince “Münafıklar Allah’ı az zikrederler” dedi ve “Onlar bize bağyetmiş, baş kaldırmış, isyan etmiş kardeşlerimizdir” buyurdu. (Beyhaki, Sünen, 8:173.)
Peygamberimiz (asm) buyurdu: “Beni İsrail içinde iki arkadaş vardı. Biri abid, diğeri ise fasıktı. Abid fasıkı daima uyarırdı. Bir gün fasık bir günah işlerken abid yine onu uyardı. “Bu işten vazgeç” dedi. O da “Beni Rabbimle bırak! Başımın bekçisi misin?” dedi. Abid “Allah’a yemin ederim ki Allah seni affetmeyecek!” dedi. İkisi de öldüler ve Allah’ın huzuruna vardılar. Yüce Allah gayretle ibadet edene “Sen beni tanımadın, bilmedin ve rahmetimi sınırladın” buyurdu. Günahkara “Ben seni affediyorum, lütfumla cennete gir!” dedi. Abid için de “Bunu ateşe atın!” emretti. O kişi dünyasını ve ahiretini mahveden bir kelime söylemişti.” (Ebu Davud, Edeb, 51.)
Tevili mümkün olann bir sözle kişi küfre girmez. Ancak icma ile küfrü gerektiren bir söz ile kişinin küfrüne hükmedilebilir. Küfür insanın bütn hayırlı amellerini yok eder. Nitekim Peygamberimiz (asm) “Kendisinden başka ilah olmayan zata yemin olsun, biriniz cennet ehlinin amelini işler işler, cennetle arasında bir zira'lık bir mesafe kala, kader galebe çalar, ateş ehlinin amelini işleyiverir ve ateşe gider. Biriniz cehennem ehlininin amelini işler işler, cehennemle arasında bir zirâ mesafe kala kader galebe çalar ve cennet ehlinin amelini işler ve cennete girer.” (Müslim, Kader, 1.) Kişinin amelini yok eden ve onu cehenneme götürecek olan imana ait meselelerdir. Bu sebeple imanı taklitten tahkika çıkarmak, nifaktan ve küfürden çok sakınmak gerekir. Hiç kimse son nefesine kadar kendisinden emin olamaz.
İnsanı küfre götüren ve amelini yok eden hususlar şunlardır:
1. Allah’ın varlığını inkar etmek, haramı helal ve helali haram kabul etmek.
2. Allah’ın ve peygamberin (asm) sözünü, emrini hafife almak, küçümsemek ve inatla reddetmektir. Şeytan bu şekilde küfre düşmüştür.
3. Dil ile kabul ettiğini söyleyip kalbiye kabul etmemektir. Bu da münafığın küfrüdür.
4. İmani meselelerde şüphe düşüp Allah’ın ayetlerini kabul etmemektir.
Yüce Allah bize küfre düşenin amellerinin heder edileceğini, yok edileceğini “Yemin olsun ki şirk koşarsan yaptıklarını boşa çıkarırım ve elbette ziyana uğrayanlardan olursun. Öyle ise, Allah'a kulluk et ve şükredenlerden ol!” (Zümer, 39:65-66.) ayeti ile haber vermiştir. Bu durumda o kimse ebediyen cehennemi hak eder. Bu hususu da yüce Allah “Şüphesiz, kitap ehlinden ve müşriklerden inkâr edenler, içinde sürekli kalmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte onlar, yaratılmışların en kötüleridir” (Beyyine, 98:6.) ayeti ile haber vermektedir.