M. Ali KAYA
MUTLULUĞU KAZANMAK
M. ALİ KAYA

Allah bütün insanları mutlu olmak için yaratmıştır. Bedbahtlık kişinin kendi hatalarından ve başına gelenleri ve hadiseleri yanlış yorumlamasından kaynaklanır. Hayat Allah’ın insana en büyük ihsanıdır ve ömür insanın sermayesidir. Akıl bu sermayeyi güzel şekilde kullanmak içindir. Sabır bu konuda başına gelen sıkıntıları aşmak ve mücadele etmek için insana verilmiştir. Yoksa hiçbir şey yapmadan beklemek tembelliktir. Sabır mücadele gerektirir. İhlas ve samimiyet de pısırıklık değil mücadele ve başarı için gayret göstermede kararlı ve samimi olmaktır.
Mutluluk insana durduğu yerde gelmez. Bu sebeple tembel, çalışmayan ve mücadele etmeyen insan asla mutlu olamaz. Mutluluk ne konuda olursa olsun bir mücadeleyi başarmaktan kaynaklanır. Çocuk bile bir şeyi yaptığı zaman mutlu olur. Biz onun bir şeyler yapmasına ve başarmasına engel olduğumuz için onu bedbahtlığına sebep oluyoruz ve mutluluğunu çalıyoruz. Çocukların ağlamalarının sebebi budur. Oyun ve eğlenceler insanı mutlu etmez; ancak oyunda kazanırsanız, eğlencede bir şeyler yapar başkalarını mutlu ederseniz mutlu olursunuz. Yoksa oyun ve eğlencelerin çoğu insanı üzer ve mutsuzlukla oradan ayrılmanıza sebep olur. İnsan neden oyuna girer, yarışmalara neden katılır? Kazanmak için değil mi? Kazanmak insanı mutlu eder. Bir de insan sevdiklerinin mutluluğu ile mutlu olur, üzüntüsü ile üzülür. Bunu en iyi takım tutanlar bilirler. Zira takımları kazanınca gerçekte mutlu olanlar oynayanlardan çok taraftarlar ve sevenlerdir. İşte mutluluk böyle bir şeydir.
Bütün bu saydıklarımız geçici mutluluklardır. Peki gerçek mutluluk nasıl kazanılır?
Gerçek mutluluk hayatı, olayları ve başımıza gelenleri doğru okuyabilmek ve doğru yorumlayabilmektir. Nasıl bakarsanız öyle görürsünüz. Hiç kimse görmek istemeyenler kadar kör, duymak istemeyenler kadar sağır ve anlamak istemeyenler kadar cahil olamaz. Her şey insanın iradesine ve aklını güzel kullanmasına veya kullanmamasına bağlıdır.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde “Kaybettiğimize üzülmememizi, Allah’ın verdiği nimetler ile şımarmamamızı ve kendimizi beğenerek böbürlenmememizi, başkalarını hor ve hakir görerek kibirlenmememizi emreder.” (Hadid, 57:23.)
Bediüzzaman Said Nursi hazretleri dünya hayatını ve bu hayata nasıl bakmamız gerektiğini “Sözler” isimli eserin “Sekizinci Sözünde” çok güzel izah eder. Bu sözün kaynağı ise Hz. İbrahim’in (as) Suhufu’na dayandığı için pek çok peygamber ve peygamberlerden ilham alan filozoflar tarih boyunca çeşitli şekillerde anlatarak hayatı yorumlamışlardır. Ama en güzle yorumu Bediüzzaman yapmıştır.
Hayat ölümle ve ölümden sonraki hayata hazırlanmakla değer kazanır. Ölüm olmasaydı hayatın bir anlamı olmazdı. Bu sebeple Bediüzzaman der ki: “Aklı başında olan insan, ne dünya umurundan kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz. Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun. Bak, ihtiyarlık şafağı, kulakların üstünde tulû etmiştir. Başının yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış. Vücudunda tavattun etmeye niyet eden hastalıklar, ölümün keşif kollarıdır. Maahaza, ebedî ömrün önündedir. O ömr-ü bâkide göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fâni ömürde sa'y ve çalışmalarına bağlıdır. Senin o ömr-ü bâkiden hiç haberin yok. Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel uyan!” (Mesnevi, Habbe, s.173.)