top of page
  • Yazarın fotoğrafıM. Ali KAYA

OKUMAK VE KENDİMİZİ YETİŞTİRMEK

Güncelleme tarihi: 8 Mar 2022

M. ALİ KAYA

İnsanın vazifesi büyüktür. Deme ki: “Ben hiçim; ne ehemmiyetim var ki, bu kâinat bir Hakîm-i Mutlak tarafından kasdî olarak bana teshir edilsin, benden bir şükr-ü küllî istenilsin?


Çünkü, sen çendan nefsin ve suretin itibarıyla hiç hükmündesin. Fakat vazife ve mertebe noktasında, sen şu haşmetli kâinatın dikkatli bir seyircisi, şu hikmetli mevcudatın belâğatli bir lisan-ı nâtıkı ve şu kitab-ı âlemin anlayışlı bir mütalâacısı ve şu tesbih eden mahlûkatın hayretli bir nâzırı ve şu ibadet eden masnuâtın hürmetli bir ustabaşısı hükmündesin.


Evet, ey insan! Sen, nebatî cismaniyetin cihetiyle ve hayvanî nefsin itibarıyla sağîr bir cüz, hakir bir cüz'î, fakir bir mahlûk, zayıf bir hayvansın ki, bütün dehşetli mevcudat-ı seyyâlenin dalgaları içinde çalkanıp gidiyorsun. Fakat muhabbet-i İlâhiyenin ziyasını tazammun eden imanın nuruyla münevver olan İslâmiyetin terbiyesiyle tekemmül edip, insaniyet cihetinde, abdiyetin içinde bir sultansın ve cüz'iyetin içinde bir küllîsin; küçüklüğün içinde bir âlemsin ve hakaretin içinde öyle makamın büyük ve daire-i nezaretin geniş bir nâzırsın ki, diyebilirsin: “Benim Rabb-i Rahîmim dünyayı bana bir hane yaptı. Ay ve güneşi o haneme bir lâmba ve baharı, bir deste gül ve yazı, bir sofra-i nimet ve hayvanı bana hizmetkâr yaptı. Ve nebâtâtı o hanemin ziynetli levazımatı yapmıştır.


Netice-i kelâm: Sen eğer nefis ve şeytanı dinlersen, esfel-i sâfilîne düşersin. Eğer hak ve Kur'ân'ı dinlersen, âlâ-yı illiyyîne çıkar, kâinatın bir güzel takvimi olursun.” (Sözler, 23. Söz, İkinci Mebhas, Beşinci Nükte, s.440.) Yani, kâinatı kıyamda tutan, tasarruf eden Allah’ın has bir memuru olursun.


Vazife büyüktür, buna layık olmak şarttır. Liyakat kazanmak için de okumak ve kendimizi yetiştirmek şarttır. Çağımız “Bilgi Çağı”dır. Bilgi çağının gereği ise bilgiyi üretmek ve kullanmaktır. Ahir zamanda akıl, ilim ve fen hâkim olacaktır. Düşünce ve beyin gücünden daha değerli bir şey yoktur. Evet, “Elbette nev-i beşer âhir vakitte ulûm ve fünuna dökülecektir, bütün kuvvetini ilimden alacaktır. Hüküm ve kuvvet ise ilmin eline geçecektir.”


Hem o Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan, cezâlet ve belâğat-i Kur'âniyeyi mükerreren ileri sürdüğünden, remzen anlattırıyor ki: “Ulûm ve fünûnun en parlağı olan belâğat ve cezâlet, bütün envâıyla âhir zamanda en merğub bir suret alacaktır. Hattâ, insanlar kendi fikirlerini birbirlerine kabul ettirmek ve hükümlerini birbirine icra ettirmek için en keskin silâhını cezâlet-i beyandan ve en mukavemetsûz kuvvetini belâğat-i edâdan alacaktır.” (Sözler, 357.)


Bu sebeple ahir zaman Peygamberi olan Hz. Muhammed’e (asm) nazil olan Kur’ân-ı Kerim insanları ilme teşvik eder. “Okumayı emreder!” (Alak, 96:1-3.) “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Bunu ancak akıl sahipleri düşünür.” (Zümer, 39:9.) ferman eder. “Bilenlerin derecelerinin yükseleceğini” (Mücadele, 58:11.) haber verir.

Peygamberimiz (asm) de “İlim öğrenmek kadın erkek herkese farzdır” (İbn-i Mâce, Mukaddime, 17.) buyurur. “İlim Çin’de de olsa gidin alın!” (Keşfu’l-Hafa, 1:138.) ferman eder. Elbette Çin’den Kur’an ilimleri öğrenilmeyecek fen ve teknik ilimler alınacaktır. Zira o zaman teknik bakımdan ileri olan ülke Çin idi. Yine “Hikmet müminin yitik malıdır; nerede bulursa almalıdır” (Tirmizi, İlim, 19; İbn-i Mâce, Zühd, 15.) buyurmuşlardır. Zühd ve takva ise dünya için değil, ahiret için, şahsi menfaat için değil, insanlığın faydasına ilim öğrenmek ve onunla amel ederek topluma ve insanlığa faydalı olmaktır. Bu noktada halka hizmet eden memurlar, Allah rızasını esas alırlarsa kamu hizmetini Allah için yaparlarsa insanların en zahidi olmuş olurlar. Hikmet ise, aklî ilimlere ve fenne değer vermek ve insanlığın faydasına çalışmaktır.


Peygamberimiz (asm) ayrıca sahabelerine ilim öğrenme ve öğretme adabını da öğretmiştir. “Kişi öğrendiği müddetçe alimdir; ‘Biliyorum!’ derse cahildir” buyurmuş ve “Beşikten mezara kadar okumayı” ve ilmini artırmayı, yenilikleri takip etmeyi emretmiştir. İhtisaslaşmaya önem vermiş ve “Bir konuda alim olup neyi emredeceğinizi ve neden nehy edeceğinizi kesinlikle bilmedikçe emretme ve yasaklama işine sakın girmeyin” buyurmuşlardır. Zira bu konuda yanlış bir cümle ve kelime ve yanlış bir fetva ve bilgi insanı büyük mesuliyet ve sorumluluk altına sokar. Bundan zarar gören ve günaha girenlerin hepsinin günahı fetva verene ve yanlış bilgiyi öğretene olur.


Fakat her şeyden önce kişi kendisini yetiştirmek, aklını, bilgisini artırmak ve kabiliyetlerini geliştirmek için okumalı, bilgi ve beceri sahibi olmalıdır. İnsan okumakla ve beceri sahibi olmakla değersiz bir kömür gibi olmaktan kurtulur ve elmas gibi değer kazanır. Zira elmas kömürden elde edilir. Demir ve bakır gibi değersiz olmaktan kurtulur altın ve mücevher gibi değer kazanır. Altın ve mücevher çamura da düşse değerinden bir şey kaybetmez. Yüce Allah biz insanların değerli hale gelmesini istediği için ilim sahibi olmasını istiyor. Bunun başka yolu da yoktur.


İlim dediğimiz zaman şöyle bilmemiz gerekir. İnsan duyarak, görerek ve okuyarak malumat sahibi olur. Malumat ise ilim ve bilgi değildir. İlim ancak doğru olan bilgidir. Bilgi ve ilim hakikattır, eşyanın ve haberin hakikatidir. Yanlış bilgi ilim değildir. Bu sebeple insan doğruları araştırmalı ve doğru bilgiye sahip olmalıdır ki ilim sahibi olsun.


Bilimsel, yani ilmî bilgi nedir? Düzenli, sistemli, disiplinli, mantıklı ve delillere dayanan bilgilerdir. Mantıkta kesin bilgi yakîn ifade eden, kesinliği delillerle sabit olan bilgidir. Bunun dışındaki bilgilere “Zannî Bilgiler” denir. Zannî bilgiler kesinlik ifade etmez, ancak yanlışlığı ispat edilene kadar doğru olduğu kabul edilen bilgilerdir. İlim ise zannî bilgilerden değil, yakînî ve kesin olan ispatlı ve mantıklı bilgilere denir. İlim sahibi insan ancak yakîni bilgileri kesin kabul eder ve bu bilgileri insanlara öğretmeye gayret eder.


Bu gerçekler ışığında meseleye baktığımız zaman Zübeyir Gündüzalp’in dediği gibi her şeyden önce “Kendimizi ıslah etmek için, kendimizi yetiştirmek için okumalıyız.” İnsan ancak kendi nefsini ıslah etmek, kendisini yetiştirmek için, ihtiyaç duyarak nefsi için okursa istifade eder. Başkası için okursa istifade edemez. Değerli olmayan bir insan başkalarına değer katamaz.

17 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page