M. Ali KAYA
SİYASETE DAİR
Güncelleme tarihi: 20 Mar 2021
M. ALİ KAYA

Siyaset, geleceği önceden görmek, fitneleri önceden fark etmek ve akıllıca tedbir almak demektir. Yoksa “Ba’de harabi’l-Basra” Basra harap olduktan sonra işin farkına varmışsın neye yarar?!
Akıl, tarihten alınan ibretler, tecrübeler ve ilimden kaynaklanan bilgilerin muhakemesi ile geleceği görebilmek, tedbir almak, toplumu uyarmak demektir. Peygamberimiz (asm) “Tedbir gibi akıl yoktur” buyururken bütün bunları kast etmiştir.
Siyaset bunun için vardır ve siyasilerin görevi budur.
**
Günümüzde İslam Dünyasının meselesi, problemi siyasidir. İlmî ve imânî değildir. Çünkü ilim de iman hakikatlerinin izahı da Kur’an-ı Kerim de, Hadis-i Şerifler de Risale-i Nur da 1400 yıllık tecrübe de tarihi başarılar da başarısızlıklar da İslam Dünyasında vardır.
- Eksik olan nedir?
- Eksik olan akıl, muhakeme ve meşverettir...
Yüce Allah “Düşünmüyor musunuz? Akletmiyor musunuz? İbret almıyor musunuz? Ey akıl sahipleri ibret alın!” buyurduğu halde düşünmüyoruz, akletmiyoruz ve ibret almıyoruz... “Bir araya gelin meşveret edin!” ve akıllarınızı birleştirin emrettiği halde tutmuyoruz. Kur’ân-ı Kerim “Mü’minler kardeştir, aranızı bulun!” emrettiği, Peygamberimiz “Ey Allah’ın kulları! Kardeşler olun!” buyurduğu halde kavga ediyoruz...
Bediüzzaman bu asrın ihtiyacı olan imani, ahlakî ve siyasî meseleleri Kur’an ve Sünnetten çıkarıp önümüze koyduğu halde biz bu hakikatleri dahi kendi yanlış düşüncelerimiz ve hissiyatımız ile farklı bir şekilde yorumlayarak kendimizi de toplumu da aldatıyoruz...
Yüce Allah da “Aklını kullanmayan bu toplumu karmaşa ve kargaşa içinde pislik içinde bırakıyor...” (Yunus Suresi, 10:100.)
**
Siyaset, menfaat kavgası değildir; iktidar mücadelesi de değildir. Siyaset, sıkıntılarımızdan kurtuş çareleri üretmektir. Problemelerimize çözüm üretmek ve bir araya gelerek çözmektir. Diplomasidir, anlaşmadır, uzlaşmadır, meşverettir; ihtilaf üretme ve kavga etme değildir. Kusur arama ve insanları suçlama, başkalarınını yanlışları üzerinde kendi yanlışını kabul ettirme değildir.
Siyaset, ilim işidir, yönetim tekniğidir. Bilgiyi, tecrübeyi ve tarihi olayları işleyerek “meşveret” etmek ve toplumu iyiye ve doğruya yöneltmek, iktisâdî ve sınâî kalkınmayı, gelişmeyi sağlamaktır. Toplumda hürriyet, huzur, barış ve güveni temin etmektir. Asayişi muhafazadır. Baskı değildir; ayrıştırma değildir.
**
Bediüzzaman Said Nursi hazretleri “Şeriatta, yüzde doksan dokuz ahlâk, ibadet, ahiret ve fazilete aittir. Yüzde biri siyasete mütealliktir” buyurur. Bu ifade Kur’an-ı Kerimin 6666 ayetinde yüzde biri olan 66 ayetin Siyasi ve İçtimaî meseleleri tanzim ettiğinin ifadesidir. Evet, Kur’an-ı kerimin yüzde biri olan 66 ayet, hürriyet, adalet, yönetim, istişare, anlaşmalar, akitler, muamelât gibi içtimâî ve siyasi meselelerdeki uyulması gereken hususları emretmektedir. Biz bunlara riayet etmediğimiz ve nasıl uygulayacağımızı bilemediğimiz için İslam dünyası perişan durumdadır.
Bediüzzaman “yüzde bir önemsizdir” buyurmuyor; ama biz öyle anlıyoruz. Sonra kendi kafamızdaki siyasi düşüncelere Kur’an’dan, Hadisten ve Risale-i Nurlardan kılıf bularak topluma sunuyor ve kargaşaya sebep oluyoruz. Trafikte yüz kural var diyelim, bir tanesi virajda öndeki arabayı sollamamaktır. Siz bu kurala yüzde bir önemsizdir, uymasak da olur derseniz, kaza olur ve ölürsünüz veya sakat kalırsınız... Evet, yüzde bir önemsiz değildir... Çok önemlidir ve günümüz İslam dünyasının perişaniyetinin sebebidir.
Siyaset bir idare ilmidir. Tarih boyunca bu ilmi doğru kullananlar, toplumları adaletle idare etmiş, maddi ve manevi huzur ve emniyeti sağlamışlardır. Doğru siya setin görevi bu iken gelin görün ki, günümüzde; bütün ihtilafların, bölünmelerin, kaynağı siyaset olmuştur ve olmaya devam ediyor. İhlası kıran, ittihad, uhuvvet ve muhabbeti yok eden siyasettir. İttifaktaki büyük kuvveti kaybettiren siyasettir. Daha da çok şeyler yazılabilir. Şimdi düşünelim; siyaset, önemli midir, değil midir?
**
Muhammed İkbal “Dünyanın kötü gidişatından müslümanlar sorumludur; çünkü Kur’ân da Sünnet de onlarda var” demiştir. Aynı şekilde biz de “Ülkenin kötü gidişinden Nurcular sorumludur” diyebiliriz. Zira, kurtuluş reçetesi Risale-i Nurlarda var. Nurcular bunları anlatamaları lazım gelirken ihmal ediyorlarsa bu kötü gidişe dur demiyorlar demektir.
Bu konuda Diyaneti suçlayamayız; zira onlar Risale-i Nur okumuyorlar. Tarikatçıları da suçlayamayız, onlar da Risale-i Nurları okumuyorlar ve kurtuluş için çözümleri bulamıyorlar. Bir hastalık yaygın hale gelmiş ise, bu hastalığın teşhis ve tedavisini bilen doktorlar görevlerini yapmıyorlar ise kim sorumlu olur? Hasta mı, yanlış tedavi uygulayarak hastayı ölüme mahkum eden hasta bakıcılar mı?