M. Ali KAYA
VAHİDİYET VE EHADİYET
Güncelleme tarihi: 20 Mar 2021
M. Ali KAYA
Lügat manası her ikisi için de aynıdır. “Allah birdir” demektir. Ancak Vahid isminden Allah’ın Vahidiyeti; Ehad isminden ise Allah’ın Ehadiyeti tecelli eder.

- Bu ne anlama gelmektedir?
- Allah beni yarattığı gibi benim cinsimden olan tüm insanları da yaratmıştır. Bir çiçeği özenle yarattığı gibi, yeryüzündeki bütün çiçekleri de yaratmıştır ve yaratmaya devam etmektedir.
Allah’ın özelde beni yaratması onun varlığını gösterdiği gibi, benim nevimdeki tüm insanları yaratması ile de birliğini ispat etmektedir. Bir çiçeği yaratmakla varlığını ispat ettiği gibi aynı neviden yeryüzündeki tüm çiçekleri yaratması ile de birliğini ispat etmekte ve bir başka yaratıcının müdahalesi olmadığını olamayacağını ispat etmektedir.
İşte Allah’ın özelde beni yaratması “Ehadiyeti” ile cüz’iyatta bizatihi tasarruf ettiğini göstermektedir. Hz. Âdem’den (as) bugüne kadar bana benzeyen tüm insanları yaratmış olması ile Vahidiyetini, yani hepsinin yaratıcısı olduğunu ispat etmektedir.
Bir çiçeği özenerek yaratması ile “Ehadiyeti” ile cüz’iyatta tasarruf ettiğini, bütün aynı neviden çiçekleri yaratması ile de “Vahidiyet” ile tüm çiçekleri yaratanın Allah olduğunu ispat etmektedir.
Vahidiyet kâinatta tasarrufudur, Ehadiyet ise en küçük varlıkta da bizzat tasarruf ettiğini göstermektedir. Bir atomu yaratması Allah’ın Ehadiyetini, kainattaki tüm atomları yaratması ve onlarda tasarrufu de Onun Vahidiyetini, mülkünde şeriki ve naziri olmadığını, her yerde bizatihi ilim, irade, kudret gibi sıfatları ile tasarruf ettiğini göstermektedir.
Allah Ehadiyeti ile isim ve sıfatlarını en küçük varlıkta da tecelli ettirdiği gibi, Vahidiyeti ile tüm varlıklarda ve kâinatın umumunda isim ve sıfatlarının tecellisi ile tasarruf eder. Her yerde bütün isim ve sıfatları ile hazır ve nazır olduğunu, işlerine başka hiçbir şeyin müdahale edemediğini gösterir.
- Bunu bir misalle nasıl anlatırız?
- Meselâ, dünyamızı aydınlatan ve ısıtan bir tane güneş vardır. Bu güneşin dünyanın tamamını ısı ve ışığı ile kuşatması onun Vahidiyetini gösterir. Onun ışığından ve ısısından bir insanın veya bir çiçeğin faydalanması, dünyadaki birine ısı ve ışık vermesi güneşin Ehadiyetini ifade eder. Bir insan güneş benimdir, ben faydalanıyorum diyebildiği gibi, tüm insanlar da güneş benim diyebilir. Güneşin ışığının tüm cam parçalarına ve su damlacıklarında yansıması “Ehadiyeti” tüm yeryüzüne ve okyanuslara ışığını vermesi ve orada yansıması “Vahidiyetini” gösterir.
Aynı şekilde Allah’ın umum kâinattaki birlik tecellisine “Vahidiyet” kâinat içindeki her bir varlıkta hususi olarak görünen birlik tecellisine de “Ehadiyet” denir. Vahid ismi Allah’ın vahidiyetini, yani birliğini isbat ederken, Ehad ismi de her varlığa Allah’ın varlığını ispat eder, gösterir. Böylece bütün kâinatın Allah’ın eseri ve sanatı olduğu, hiçbir şeyin onun icraatına karışamadığı, şeriki, naziri, benzeri olmadığı anlaşılmış ve ispat edilmiş olur.
Allah Ehadiyeti ile tüm varlıkları yaratan, rızık veren, hayat veren, her şeyi gören, her şeyi bilen, bizatihi kendisi olduğu gibi; her muhtacın ihtiyacı işiten ve her varlığın yardımına ve imdadına bizatihi koşar ve ihtiyacını giderir. Aynı şekilde Vahidiyeti ile tüm varlıkları yaratan, rızık veren hayat veren, her şeyi gören, her şeyi bilen ve tüm varlıkların tüm ihtiyaçlarını karşılayandır.
Her bir varlık Ehadiyet sırrı ile Allah’ın olduğu gibi tüm varlıklar ve kâinatın tamamı da Vahidiyet sırrı ile Allah’ındır. Allah dilemedikçe en cüz’i bir varlık dahi hareket edemezken, tüm kainattaki tüm işler ve fiiller de Allah’a aittir.
Vahidiyet Allah’ın celalini, azamet ve kibriyasını gösterir; Ehadiyet ise Allah’ın cemalini, şefkat ve merhametini gösterir. Allah’ın celal tecellisi Vahdaniyeti, celal tecellisi ise Ehadiyetin tezahürüdür.
Bediüzzaman hazretleri Vahidiyet ve Ehadiyeti Risale-i Nurun çeşitli risalelerinde şöyle izah eder:
“Ehadiyet ise, her bir şeyde Halık-ı külli şey’in ekser esması tecelli ediyor demektir.” “Vahidiyet ise, bütün mevcudat birinindir ve birine bakar ve birinin icadıdır demektir.”
“Her bir şeffaf cüzde ve su katrelerinde güneşin ziyası ve harareti ve ziyasındaki yedi rengi ve bir nevi gölgesi bulunması ehadiyet misalini gösterir. Ve her bir şeyde hususan zihayatta ve bilhassa her bir insanda, o Sani’in ekser esması onda tecelli ettiği cihetle ehadiyeti gösterir.” (20. Mektup)
“Nasıl ki, güneşin ziyası, mukabilindeki umum eşyayı ihata etmesiyle vahidiyete bir misal olduğu gibi… Elbette o ihatalı ziyayı gören adam “Arzın güneşi Vahid’dir. Bir tektir” diye hükmeder. Aynen öyle de Rahmân’ı zülcemalin rahmeti dahi ziya gibi umum eşyayı ihata etmesi o Rahmân’ın vahidiyetini ve hiçbir cihette şeriki bulunmadığını gösterdiği gibi…”
“Her parlak şeyde hatta katrelerde güneşin ışıklı, hararetli aksini müşahede eden o adam güneşin ehadiyetini yani bizzat güneşi sıfatlarıyla her şeyin yanındadır. Ve her şeyin ayine-i kalbindedir diyebilir. Aynen öylede her şeyde hususan her bir zihayatta ve bilhassa insanda o cemiyetli rahmetin perdesi altında o Rahmân’ın ekser isimlerinin ışıkları ve bir nevi cilve-i zatiyesi bulunarak her ferde bütün kâinata baktıracak ve münasebettarlık verecek bir cemiyet-i hayatiye vermesi dahi o Rahmân’ın ehadiyetini ve her şeyin yanında hazır ve her şeyin her şeyini yapan O olduğunu ispat eder.” (Ayetü’l-Kübra)
Aynı manayı 20. Mektubda şöyle anlatmıştır: “Tecelli-i ehadiyet, yani sani-i Zülcelal cisim ve cismani olmadığı için zaman ve mekân onu kayd altına alamaz. Kevn-ü mekân O’nun şuhuduna ve huzuruna müdahele edemez. Ve vesait ve ecram O’nun fiiline perde çekemez. Teveccühünde tecezzi ve inkisam olmaz. Bir şey bir şeye mâni olmaz. Hadsiz efali bir fiil gibi yapar. Onun içindir ki, çekirdekte koca bir ağacı manen derc ettiği gibi bir alemi bir fertte derc edebilir. Bütün alem bir tek ferd gibi dest-i kudretinde çevrilir. (…) Şu kâinatın Sani-i zülcelalinin nur olan bütün sıfatıyla ve nurani olan bütün esmasıyla teveccüh-ü ehadiyet sırrıyla öyle bir tecellisi var ki, hiçbir yerde olmadığı halde her yerde hazır ve nazırdır. Teveccühünde inkisam olmaz. Aynı anda her yerde külfetsiz, müzahemesiz her işi yapar.”
**
Bir de “Vahidiyet” ve “Vahdaniyet” sıfatları vardır. Bunların anlamı da bir olmakla beraber tecelli ve taalluk ciheti ile şöyle bir manayı ifade edeler.
Vahidiyet, Allah’ın zatına taalluk eder, Zatının birliğini ifade eder.
Vahdaniyet ise, Allah’ın sıfatlarına ve isimlerine taalluk eder. Allah zatı ehadiyeti ile bir olmakla beraber tüm isim ve sıfatlar da ona aittir. Bu da Allah’ın isim ve sıfatlarının ve kainattaki tecelli ve tasarruflarının Allah’a ait olduğunu, Allah’ın bir işi, fiili, yaratması ve rızık vermesi olduğunu ifade eder.
**
- Ferdiyet ne anlama gelmektedir?
- Ferd, hem zâtında, hem de sıfatlarında ve isimlerinde eşi ve benzeri olmayandır. Allah zatı ile Ehad olup eşi ve benzeri olmadığı gibi Allah’ın “Vücut, kıdem, beka, vahdaniyet, muhalefetün lil-havâdis ve kıyam bi-nefsihi” gibi zatî sıfatları ve “hayat, ilim, irade, kudret, semi, kelam, basar” gibi subutî sıfatları ile benzersizdir.
Ayrıca Allah’ın fiilî isimleri olan Cemal, Celal, Rezzak, Muhyî, Mümît, Hayy, Kayyum, Kuddüs, Adl gibi isimleri ve işleri de hiçbir varlığa benzermez ve hiç kimse onun taklidini ve benzerini yapamaz. Allah’ın ferdiyeti bunu ifade etmektedir.
Bu cihetle Bediüzzaman, Allah’ın “Ferd” ismi “Vahid ve Ehad” isimlerini de tazammun eden bir “İsm-i Azam” olduğunu ifade eder. (Lem’alar, 2005, 30. Lem’a, s.893.)
Sonuç:
İslamiyet “Tevhid” dindir. Allah’ın varlığını, birliğini, ehadiyetini, vahdaniyetini ve ferdaniyetini kabul etmek ve ona iman edip itaat etmek ve emirlerine teslim olmayı gerektirir.