M. Ali KAYA
ZORLUK KOLAYLIKTIR
M. ALİ KAYA

“Zorluk kolaylıkla beraberdir.” (İnşirah, 94:6-7.)
İyiye, güzele ve mükemmele giden yol sıkıntıdan ve çileden geçer. Biz bu günkü kolaylığı dünkü zorluklara borçluyuz. Büyük ve güzel şeyler büyük acı ve ıstıraplı yollar ve çabalardan sonra meydana gelir. Zahmette rahmet vardır. Rahmet zahmetle kazanılır. “Zahmet” ile “Rahmet” arasındaki sadece bir nokta vardır. Bu sebeple aklın en büyük dostu sabırdır. Sabreden, katlanan zafere ulaşır. Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “Ey iman edenler! Sabredin, sabırlılarla beraber olun ve sabır yarışında düşmanlarınızı geçin ve Allah’tan korkun ki felaha eresiniz!” (Âl-i İmran, 3:200.) buyurur.
Hayatta iyi şeyler ile kötü şeyler, hayırlar ve şerler karışıktır. Onu birbirinden ayıran sıkıntılar, meşakkatler, çabalar ve çalışmalardır ve buna sabır ve sebatla devam etmektir. Nasıl ki altın, gümüş, bakır, demir toprak altında karışıktır. Onu birbirlerinden ayıran yüksek ısılı fırınlara atılmaları ve ergimeleridir. Ergime dereceleri farklı olduğu için birbirinden ayrılırlar ve saf altın, gümüş, bakır ve demir olarak süzülüp çıkarlar.
Aynı şekilde kömür yüksek ısıya girmeden elmas olmadığı gibi, elmas da yontulmadan değer kazanmaz. İnsan da zorlu eğitimlerden ve büyük imtihanlardan geçmeden olgun ve mükemmel adam olmaz ve yüksek derecelere çıkamaz.
Kur’ân-ı Kerimde Yusuf’un (as) kıssası bize gösteriyor ki, “En büyük saadetler acı felaketlerin neticesidir.” Yusuf (as) kuyuya atılmasa, köle olarak satılmasa ve on iki sene Mısır zindanlarında çile çekmeseydi, o çileli hayatında doğruluk, iffet ve Allah korkusu ile hareket etmeseydi manen peygamberlik makamına, maddeten Mısır’ın Maliye Bakanlığı makamına çıkamazdı. Hz. Yusuf (as) kardeşleri tarafından atılan kuyu ve Züleyhâ’nın iftirası ile düştüğü hapis yolunda Mısır sultanlığına ulaşmıştır.
Evet, “Hayat zorluklarla ve güçlüklerle meyve verir ve olgunlaşır.” Ağaçların meyveleri de öyle değil mi? Kışın soğuğu, karı, fırtınası, baharın gece soğukları, kırağısı ve yazın gündüz sıcaklığı ve gece serinliği ile meyveler olgunlaşır, tatlılaşır ve güzelleşir. Sadece güneş ve sıcak olsa bu olgunluğu, gıdayı ve tadı kazanamazdı.
Bütün bu gerçeklerden yola çıkarak insan da sabır, şükür ve Allah’tan gelene rıza ile mukabele etmelidir. Bu konuda aklını kullanmalıdır. Rahman ve Rahim olan Allah’ın rahmetinden ve şefkatinden, yardımından ve inayetinden, lütfundan ve kereminden istifade etmenin yolu, Allah hakkında hüsn-ü zanda bulunmak, rahmetini ittiham etmemek, kazaya rıza gösterip kadere teslim olmaktır.
Peygamberimiz (asm) Yüce Allah’ın “Ben kulumun bana olan zannı üzereyim. Kulum benim hakkımda nasıl düşünürse ben ona öyle muamele ederim” (Buhari, Tevhid, 15, 35; Müslim, tevbe, 1, Zikr: 2, 19; Tirmizi, Zühd, 51.) buyurduğunu nakleder. Öyle ise bizim Allah’ın rahmetinden ümitli olmamız gerekir. Allah’ın rahmetinden ümit kesilmez. Hüsn-ü zan öyle bir kimyadır ki bakırı altın, kömürü elmas haline getirir. Bu sebeple daima su-i zandan sakınmalı, hüsn-ü zanla hareket etmeliyiz. Kimse hakkında ve hiçbir olay konusunda kötüye yorumlamamalı, iyiye yorumlamalı ve daima müspet ve olumlu düşünmeliyiz.
Peygamberimiz (asm) bir gün mescide girdi ve bazılarının ibadetle, Kur’an-ı Kerimi okuyup müzakere eder halde gördü. Yanlarına oturdu ve onlara:,
“- Sizler kimlersiniz?” diye sordu. Onlar;
“- Biz müminleriz” dediler. Peygamberimiz (asm);
“- İmanlarınızın alameti nedir?” buyurdu. Onlar;
“- Bizler bollukta şükrederiz, darlıkta sabrederiz ve kazaya rıza gösteririz” dediler.
Peygamberimiz:
“- Böyle yapıyorsanız sizler gerçek müminlersiniz” buyurdular.
Peygamberimiz (asm) yine “Müminin her hali güzeldir, hayırdır. Kendilerine bir nimet gelince şükrederler, o onlar için hayırdır. Bela ve musibet gelince sabreder ve bundan kurtulmak için çareler ararlar, o da onlar için hayırdır. Elhasıl mümin daima hayır üzeredir” (Müslim, Zühd, 64.) buyurdular.